Faşist Yakıştırması
Erdal Güzel 01 Haziran 2009 Pazartesi Sağ ve sol ayrışmasının yaşandığı o talihsiz günlerde, faşist ve komünist tabirlerini oldukça sık duyardık. Sağcılara göre, genelde her solcu komünistti, solculara göre de her milliyetçi faşist olarak tanımlanırdı. Aslında avamın bu tabirleri fazlaca bildiği yoktu, onlarda ayrımlarını, tercih ettikleri siyasi partilere göre yaparlardı. Aradan geçen uzun yıllar içerisinde, ülkemizde ve dünyada yaşanan değişikliklerden dolayı, insanımızın çoğu artık faşist ve komünist gibi kavramları kullanmaz olmuştu. Sn. Başbakan; “Geçmişte azınlıkların ve etnik kökenli toplumların ülkeden gitmesine faşist yönetim mantığı sebep olmuştur.” diyerek, hem yeni bir tartışma başlattı, hem de faşist kelimesini en yüksek perdeden duyurmuş ve hatırlatmış oldu. Bu konuşmanın ilginç yanı, yurt içinde bir takım eleştirilere yol açması, Yunanistan’da ise sevinç gösterilerine sebep olması idi. Devletin zirvelerinde, muhtelif zamanlarda öyle talihsiz açıklamalar yapılıyor ve öyle tavizkâr tutumlar sergileniyor ki sanırsınız ki dünyada yaşanmış her türlü menfi olayın sorumlusu, yalnızca Türkler ve Türk devletidir. Geçmişte; Balkan ülkelerinde etnik ayrılığı yapan, elbette ki bizim ecdadımız değildi. Bulgar ve Yunan çetelerinin zulmünden, yerlerini yurtlarını terk eden milyonlarca Müslüman Türk, hangi faşizan dayatmalarla Anadolu’ya göç etmişlerdi? Bu tarihi gerçeği kimse inkâr edemeyeceğine göre, Başbakan’ımızın ifadelerine yakın ifadeleri, Bulgar ve Yunan devlet başkanlarından bekleyebilir miyiz? Yüz binlerce Çerkez’i, Kırım ve Ahıska Türkü’nü, öz vatanlarından söküp atan, topraklarına el koyan Ruslardan, böyle bir yaklaşım beklemek öncelikli hakkımız değil mi? Milyonlarca Müslüman Türk’ü Sibirya içlerine sürgün ederek, çoğunun yollarda ölmesine göz yuman Komünist Stalin, acaba faşist bir dayatma yapmamış mıydı? Karabağ’da ana yurtlarından uzaklaştırılan Azeri Türklerinin uğradıkları faşist baskı için, Ermeni yetkililer, pişmanlık içeren demeçlerini ne zaman verecekler? Son yıllarda, ülke öyle bir psikoza girmiş görünüyor ki hangi maksatla olduğunu bilmediğimiz bir mantıkla, önümüzden gelenden özür dileyip duruyoruz. Batılı ülkelerinin üzerimizdeki baskı ve dayatmalarının, faşizan bir yaklaşım olduğundan bahseden yok. Bahsedilen azınlıkları, İspanyol ve Nazi zulmünden kurtaran ve onlara kapılarını açan biz değil miydik? İzmir’i işgal edip, Sakarya’ya kadar gelen, Yunanları kovarken, faşist bir baskı mı uygulamıştık? İtalyanlar, Ruslar, Fransızlar, Yunanlar, İngilizler, yerleşmek için geldikleri Anadolu’dan giderlerken, arkalarından ağıt mı yakacaktık? İşgal güçlerinden Anadolu’yu temizleyen Kuvay-i Milliye ruhunun mücadelesini, faşistlikle mi bağdaştıracağız? “Kürdistan sınırları çizilmiştir” diyen zihniyet, faşist bir anlayışın temsilcisi değil mi? Erzurumlular; “Göç göç oldu” türküsünün, hangi faşist dayatmalardan dolayı yakıldığını çok iyi bilirler. 1916 yılının başlarında 80 000 olan nüfusumuz, 1918’de 8 000’e inmişti, bu acı tablonun faşizan bir baskıdan dolayı olmadığını kim söyleyebilir? Sebepsiz yere Irak’ı işgal edip, bir milyon Müslüman’ı katleden ABD’yi faşizanlıkla suçlamayıp, bu yaftayı kendimize yapıştırmakla, üstün hizmet madalyası alacağımızı hayal etmiş olmayalım? Genç cumhuriyetin, yanlış yönetimler ve basiretsiz yöneticiler yüzünden, çok acı günler geçirdiğini, kim inkâr edebilir? 6 – 7 Eylül olayları, azınlıklara uygulanan varlık vergisi, ihtilâller, muhtıralar, önlenemeyen terör, bizim kendimize hesap vereceğimiz sorunlarımızdır. Maksat; Suriye sınırına yabancıları yerleştirmek, Heybeli Ada Ruhban Okulu ile Ermenistan kapısının açılmasına zemin hazırlamak, Ekümenliği kabulse, emperyalist güçlerin faşist baskılarından dolayı bunlara sıcak baktığınızı söyleyin, olup bitsin. “Türkler bir milyon Ermeni’yi ve otuz bin kürdü öldürmüştür” diyerek, Nobel ödülü alanlara özenti duyuluyorsa, ikinci bir Nobel ödülünü vereceklerini de zannetmiyoruz. On bin yıllık muhteşem bir geçmişin mirasına sahip olduğumuzu, nasıl da unutuyoruz? Sahi; şu kuzey Korelilerden bir helâllik alsak iyi olmaz mı? Hani bir söz var ya “Aş taştı mı, kepçeye baha olmaz” diye. |