Kuş, Kene Ve Domuz’da Bit Yeniği
Erdal Güzel 18 Haziran 2009 Perşembe Tarih bize; devletlerarasında yaşanan savaşların, çağlara göre, bilim ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte, değişik metotlarla yapıldığını söylemektedir. Bu durum “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” şeklinde, türkülerimize bile yansımıştır. Günümüzde; nükleer, kimyasal, psikolojik, kültürel, ekonomik ve biyolojik savaşlardan bahsetmemiz mümkün. Son yıllarda dünyada yaygınlaşan ve insanları tehdit eden bazı hastalıkların aniden ortaya çıkmaları, bir takım endişeleri de beraberinde getirmektedir. Kapitalist sermayenin en güçlü kollarından biri olan ilaç sektörünün ekonomik beklentileri, bu konudan elbette ki ayrı değerlendirilemez. Hatırlanacağı üzere bir kaç yıl önce, kuş gribi ismi altında bir hastalık dünya gündemine oturmuştu. Ülkemizde, milyonlarca canlı kümes hayvanı diri diri yakılarak itlaf edilmiş, Ziraat Bankası gişelerinin önünde “Tavuk parası ödenir” yazıları, mizah dergilerine konu bile olmuştu. Alınan tedbirler mi etkili oldu, kuşlar göç yollarını mı değiştirdiler, tavuklar direnç mi kazandılar, ne olduysa oldu, bu hastalık birden ülke gündeminden düştü. O günlerde öyle bir yaygara koparıldı ki halk aylarca yumurtaya ve tavuk etine hasret kalmıştı. Bu arada durumu fırsat bilen Kemal Unakıtan’ın oğullarının piyasaya sürdüğü likit yumurta, Unakıtan ailesinin yüzünü güldürmüştü. Bu olaydan hatıramızda kalan, milyonlarca yerli kümes hayvanımızın itlaf edilmesi, fırsattan ganimet elde eden likit yumurta uyanıkları ve bir Alman ilaç firmasının yok satan ilacıydı. Şimdi bu hastalıkla ilgili en ufak bir emarenin görülmediği de oldukça ilginç bir durumdur. Kuş gribi tehlikesinden sonra gündeme, kenelerden bulaşan Kırım Kongo Kanamalı Ateş Hastalığı ortaya çıktı. Pantolon paçalarını çorap içine sokmaktan başka korunması bulunmayan bu hastalık, piyasaya kene kovucu ilaçlar sürülmesine rağmen, can almaya devam ediyor. Yine nasıl bir rastlantı ise Meksika’dan dünyaya yayılan Domuz Gribi Hastalığı ile müthiş bir panik yaşamaktayız. Olağan üstü tedbirler alınmakta, sınır kapılarına termal tarama cihazları yerleştirilmekte, Hac ibadetinin iptali bile gündeme gelmektedir. İşin başka bir ilginç tarafı da son derece gelişmiş ülkelerde bu tip hastalıkların görünür olmamasıdır. Bizim gibi üçüncü dünya ülkeleri müthiş panik yaşarken, İsviçre domuz gribine karşı aşı geliştirdiklerini ve en yakın zamanda piyasaya süreceklerini açıklayıp, şimdiden aşı taleplerini toplamaya başladı bile. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre sağlık bakanlığımız, on milyon insanımızı aşılayacak miktarda aşının siparişini şimdiden vermiş. Bu ilginç gelişmeleri, hayret ve şüpheyle izlemekteyiz. Silah sanayisini elinde bulunduran kapitalist ülkelerin, silahlarını satmak için ülkeler arasında savaşlar çıkarttıklarını, gelişmemiş ülkelerde terör hareketlerini ve iç savaşları tezgâhladıklarını, dünya kamuoyu yakından bilmektedir. Paradan başka bir güç tanımayan böyle bir zihniyetin, insanlık adına her türlü hileye başvurmayacağını kim garanti edebilir ki? Dünyayı mayın tarlasına çeviren organ mafyasının cirit attığı, para için her türlü hilenin mubah sayıldığı, dünya üzerinde egemenlik kurmak isteyen zalimlerin varlığı, günümüzde bu tür endişeler taşımamızı haklı kılmaktadır. Ne gariptir ki; atom bombasını yapanda, çiçek aşısını bulanda insanoğludur. Özetle; yapanda biziz, yıkanda biz. |