Asimetrik Taktikler
Erdal Güzel 01 Temmuz 2009 Çarşamba Tarih bize; iktidarı ele geçirmek uğruna yaşanan kanlı hesaplaşmalardan, her türlü hile ve entrikalardan, taht kavgalarından, kardeş katliamlarından, alaylı – mektepli, cami – kışla gibi iktidar çekişmelerinden sıkça bahsetmektedir. “Tarih, olayların tekerrürü’dür” tarifinden yola çıkarsak, geçmişte yaşanan bu tür çabaların, bugün de acımasızca sürdüğüne şahit olmaktayız. Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin, çelikleşmiş bir ifadesi olan silahlı kuvvetlerimize karşı, son yıllarda sistemli bir şekilde yürütülen yıpratma ve karalama gayretlerini, üzülerek izlemekteyiz. Seçkin askerlerimizin başına geçirilen çuval olayından sonra, bu sinsi kampanyanın, dozunu artırarak devam ettiğine şahit olmaktayız. Kul toplumundan – millet bilincine ulaşmamızda, cumhuriyetimizin kuruluşundan – milli bütünlüğümüzün sağlanmasında, hür ve bağımsız bir devlet oluşturmamızda, TSK’mizin önemini kim inkâr edebilir? Bu başarı kimleri rahatsız eder ve onun güç kaybına uğraması, kimleri sevindirir? Ulusal bütünlüğümüzün teminatı olan TSK’ni zayıflatmak, halkının gözünde küçük düşürmek, itibarını zedelemek, hükümetle olan ilişkilerine zarar vermek, elbette ki dostların yapacağı işler değildir. Orijinali ortada olmayan, uyduruk bir fotokopi parçasıyla koparılan yaygaralara bakılacak olunursa, bu psikolojik taarruzların devam edeceği anlaşılmaktadır. On gündür ülkeyi geren ve TSK ile Hükümeti zan altında bırakmayı hedefleyen bu kâğıt parçasıyla, hangi odaklar, neyi hedeflemişlerdi? Bu tartışmayla, mayınlı arazilerin temizlenmesini ön gören ve mayınları temizleyen firmaya, arazinin kırk dört yıllığına kiraya verilmesini içeren yasanın, Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıp yasalaşması, unutturulmak mı istendi? Faşist Liberallerin, dönek Marksistlerin, PKK yandaşlarının, Ermeni sempatizanları ile cumhuriyet karşıtı satılık kalemlerin, demokrasi ve özgürlük kavramları arkasına sığınarak, ülkeyi bir maceraya sürüklemek istediklerini, milletçe görmekteyiz. Büyük bir kitleyi bağrında barındıran TSK’nin içerisinde, isimleri bir takım yanlış işlere karışmış çürük şahsiyetlerin olması, ihtimal dışı değildir. Demokrasi yolunda ilerlemek isteyen ülkemizde, darbe yanlısı olanların varlığından bahsedilebilir, tıpkı; ülkede sivil bir darbe yapma arzusunda bulunanlar olduğu gibi. Askerin siyasete karıştığı iddiasıyla tezvirat yapanların; camii imamlarının, valilerin, bürokratların siyaset yaptıklarını da görmeleri gerekmez mi? 1980 öncesi her türlü sıkıntıyı yaşayan nesiller olarak, bizim kaybolan yıllarımızın vebalini sadece TSK’ne yüklememiz, elbette ki insaf ölçüleriyle bağdaşamaz. 11 Eylül günü akan kanın, bir gecede nasıl önlendiğinin hesabını veremeyenlerin, ihtilâl mantığıyla binlerce insanı işkenceden geçirenlerin, bu çorbadaki tuzlarını yok saymak mümkün mü? 1980 öncesi gençleri kutuplara ayırıp, onların heyecanları üzerinden siyaset yapanların, kardeş kavgalarını seyredip, koltuklarına yapışanların, ülke yanarken birbirleriyle el sıkışmayanların, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oylarını Ajda Pekkan’a, Bülent Ersoy’a atıp, dalga geçen siyasilerin, hiç mi günahları yok diyeceğiz? Görüldüğü gibi, sistemli bir şekilde ülkenin en sağlam surlarında bir delik açmak için çabalar gösterilmektedir. Bu tertiplerin, silahlı kuvvetler ve hükümet arasında güvensizlik oluşturup, ülkeyi sıkıntıya sokmak olduğu net bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu tür haberleri yayanların, uydurma belge hazırlayanların ve bunları servis edenlerin dost olmadıkları şüphesizdir. Diyelim ki; ordu güçsüzleşti, itibarı düştü, fonksiyonları azaltıldı veya hükümetle arasında bir güven bunalımı oluştu, neticede bu işten kim kazanç sağlayacak, kimler mutlu olacak? Dostların üzülüp, düşmanların sevineceği kesin değil midir? Maksadın; üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu, artık kamuoyu tarafından iyice bilinmektedir. Bu gerilimden dolayı, unutturulmaya getirilen mayın yasası gibi, ruhban okulunun açılması için de başka bir tezgâh hazırlanıyor olmasın? Devleti yöneten birimler arasında güvensizliğe yol açabilecek bu tür komploların altında, yabancı parmağının olmadığını söylemekte oldukça zor görünmektedir. Askerin; siyasetçi, polis ve yargıyla, siyasetçinin; yargı ve askerle olan gerginlikleri, vatandaş olarak hepimize yansımaktadır. Darbelerden bunalan, terörle boğuşan, borçla kıvranan, eğitimde eşitliğin sağlanmadığı, adaletin vicdan ve cüzdan arasında gidip geldiği ülkemizin bu durumu, sorumluluk mevkiinde bulunanların eseri değil midir? Buyurun; darbecilerden, faili meçhul cinayet işleyenlerden, işkencecilerden, rüşvetten köşe olanlardan, Beyt-ül malı talan edenlerden, ülkeyi bugüne kadar kötü yönetenlerden hesap sorun, millet size minnettar kalsın. |