Tatvan’daki Saygısız Duruş
Erdal Güzel 06 Temmuz 2009 Pazartesi Bağımsız bir devlet kurmak, ay yıldızlı bayrak altında ilelebet yaşamak, Anadolu’yu işgalcilerden kurtarmak düşüncesiyle başlatılan milli mücadele harekâtının üzerinden, tam doksan yıl geçti. 3 Temmuz 1919’da, Erzurum’da başlayan bu şanlı harekât sırasında, içerde ve dışarıda ne kadar çok şer güçlerle mücadele edilmişti. Aradan geçen bu kadar uzun yıla rağmen, ne düşmanların niyetinin, ne de onların yerli işbirlikçilerinin hesaplarının değişmediğini görmekteyiz. Her gün yeni taktik ve projelerle, akbabalar gibi ülke üzerinde dolaşan hain odakları, ne yazık ki kendilerine yardımcı çakal sürüleriyle birlikte, işlerini görmeye devam etmektedirler. Teröristlere karşı güvenlik güçlerimizin devam eden operasyonları, tuzak mayınlarda ve çatışmalarda şehit olan askerlerimiz, Tatvan Doğu Anadolu fuarında yaşanılan ukalaca tavırlar, milli bütünlüğü tehdit eden emperyalist baskılar, küçülen ekonomi, yıpratılmak istenen kurumlar, konunun vahametini anlatan çarpıcı örnekler olarak, vatandaşların endişelerini haklı kılmaktadır. Tatvan’daki törende devrim şehitleri adına saygı duruşunda bulunanların, bağımsızlık sembolümüz ay yıldızlı bayrağımıza karşı düşmanca tavırlar sergileyenlerin amaçları, şüphesiz, demokratik hak ve özgürlükler değildir. Devrim şehitlerinden maksadın ne olduğunu, beyinleri ipotek altında olanların dışında, her sağduyulu vatandaş anlamaktadır. Otuz bin insanımızı acımadan öldüren, ülkeyi milyarlarca zarara uğratan teröristlerin, vatan toprağı üzerinde devrim şehidi olarak anılması, nasıl bir başkaldırı ve saygısızlıktır. Hangi devlet böyle bir saygısızlığa müsaade edebilir ve bu tür meydan okumaları kabullenebilir. Sözde, millet iradesiyle seçilmişlerin, sergiledikleri bu kepazeliği, demokrasi ile mi açıklayacağız? Yavi ve Başbağlar katliamlarını yapan, binlerce masum insanı acımasızca katleden bu teröristleri, devrim şehidi olarak tanımlayıp, onlar için saygı duruşunda bulunma cesaretini gösterenler, ne yazık ki akıllarından geçirdiklerini saklamaktan, artık çekinmemektedirler. Bunların da diğer şer güçler gibi; insan hakları, demokrasi, özgürlükler diye yola çıktıklarını hatırlamakta fayda var. Ne gariptir ki şeriat hukukunun olduğu, halifenin yönettiği, Osmanlı devletini yıkmak isteyenler de isyan çıkarttıklarında “Şeriat isteriz” diye meydanlarda bağırıp çağırıyorlardı. Tıpkı bugün; demokrasi, hak ve özgürlükler kılıfına sarılanlar gibi Terör ile mücadelede, toprakları için şehit olan binlerce Mehmetçiğin ruhlarını sızlatan, ailelerinin ve vatandaşlarımızın yüreklerini yakan bu tabloya karşı, kamuoyunda yeterli bir tepkinin olmaması ise işin en acı tarafıdır. Tatvan’da yaşanan bu tatsız olaydan dolayı, savcılık tarafından açılan soruşturmanın, diğer örneklerde olduğu gibi bir netice vermeyeceğini ve yapanın yanına kâr kalacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Halk otobüslerinde, ülkesi uğruna bedel ödemiş gazilerimiz hakarete uğruyor, şehit aileleri acıları ile baş başa kalıyor, terörist kurşunlarıyla şehit olan Mehmetçikler topraklarında rahat uyuyamıyorlarsa, durumu tartışmanın bir anlam taşımadığını söylemek isteriz. Terörist saldırılarında ayaklarını, kollarını, gözlerini kaybedip, gazi olarak aramızda yaşayanlar ile çocuklarını bu ülke için toprağın kara bağrına veren şehit aileleri, bu olup bitenler karşısında ne düşünmektedirler ve ne hissetmektedirler, bu ülkede hak ve özgürlüklerinin olduğunu onlara kim hatırlatacak? Yaşananlar karşısında, yaralarının tekrar sızlamadığını ve acılarının tazelenmediğini kim söyleyebilir? Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran milli iradeye karşı duyulan hazımsızlık, her platformda değişik kamuflaj taktikleri ile sürüp gitmekte, ulus bilincinin ortadan kaldırılması için her türlü hünerler aleni sergilenmekte, milletin değerlerine, millet düşman kılınmak istenmektedir. Bu tür olayları tertipleyenler, olanlara seyirci kalanlar, hiçbir devletin bu tür meydan okumalara fırsat vermeyeceklerini de biliyor olmalılar. |