Şehit Faruk Albay’ımız
Erdal Güzel 10 Ağustos 2009 Pazartesi Dört yıl önce bu günlerdi; Erzurum’un gözde mekânlarından, Köşk Aile Çay Bahçesi’ndeyiz. O gün; Erzurum’da bulunan Güney Azerbaycanlı Türk sanatçıların, Köşk’te özel bir konser vermelerini sağlayıp, bu özel gece için yakın çevremizi anında Köşk’e toplamıştık. Yazın en sıcak günleri olmasına rağmen, Erzurum’un emsalsiz serin havasını, içtiğimiz sıcak çaylar ve dost sohbetleriyle hissetmiyorduk. Davetimize icabet edip, Azeri musikisinin en temiz örneklerini dinlemek için gelenlerin sayısı da bir hayliydi. Gündüz boş salonda konser verip moralleri bozulan kardeş sanatçılar, Köşk’te kalabalığı ve ilgiyi gördüklerinde, bütün hünerlerini gösterip, hepimizi tarifsiz bir coşkuya sokmuşlardı. Konuklarımızın arasında, hepimizin yakından tanıdığı, 109. Topçu Alay Komutanı Faruk Sungur Albay’ımız da bulunuyordu. İki yıl kaldığı şehrimizde, olağanüstü bir görev anlayışıyla çalıştığını bildiğimizden, kendisine karşı özel bir sevgimiz ve hayranlığımız vardı. Kendisine “Faruk Albay” diye hitap ettiğimiz komutanımız, etrafındakilere Erzurum’un tarihteki önemini anlatıyor, arada bir şarkılara da eşlik ediyordu. ER-VAK’ın; Türkiye gündemine taşıdığı “Allah-ü Ekber Şehitlerini Anma” programlarında, Faruk Albay’ın fedakârca çalışmalarına hepimiz tanık olmuştuk. Sarıkamış harekâtının yapıldığı bölgenin haritasının çıkarılmasında, tabyaların ağaçlandırılmasında ve ışıklandırılmasında, tabyalardaki çeşmenin ve heykelin yapımında, bayrak direğinin dikiminde, özetle; ecdadın bizlere miras bıraktığı tabyalardaki her türlü düzenlenmede, Faruk Albay’ın çok büyük emekleri olduğunu yakından bilmekteydik. Genelde askeri birliklerde göze çarpan “Ülkesini en çok seven, ülkesine en çok hizmet edendir” levhalarını gördükçe, Faruk Albay’ın hizmette sınır tanımayan çalışmalarını hatırlar, ondaki vatana olan sevginin ölçüsünü anlayabilirdik. Mesai mefhumu ve tatil kavramlarını bilmeyen Faruk Albay, bu ülkenin kendisine vermiş olduğu her nimeti, ona ziyadesiyle geri ödemeyi ilke edinmiş, kalbi iman ve vatan sevgisiyle dolu, çalışkan, adaletli ve merhametli, yiğit bir askerdi. Köşk’teki program, sanki de Faruk Albay’ın bir veda gecesi gibiydi, çünkü tayini Bosna’ya çıkmış, Erzurum’dan ayrılma vakti gelmişti. Kendisiyle o günden sonra görüşmek nasip olmadı. Zamanla onun Kosova’daki çalışmalarını duyuyor ve gururlanıyorduk. Bir yıl önce, Afganistan’daki Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü’nde görev yapan Türk Birliği’nin komutanlığına getirildiğini öğrenince, oralarda yine en güzel hizmetleri yapacağından şüphemiz yoktu. Çünkü Faruk Albay’ın, yakın çevresine, Bosna ve Afganistan için “Bizim topraklarımız” demesi, bu düşüncemizi doğruluyordu. Yabancı subayların gıpta ile izlediği Faruk Albay’ın, Müslüman Afganlılar arasında silahsız gezerek yerli halkın güvenini kazandığını, yaptığı yardımlar ve samimi yaklaşımları ile özellikle Afganlı kadın ve çocukların kalplerini fethettiğini duyuyorduk. Afganlıların; Türk Birliği’ne ve onun Komutanı Faruk Albay’a sevgilerini, kamp doğanın yakınındaki camiye ay yıldız yaparak yansıtmaları, götürülen hizmetleri özetleyen, en güzel bir tablo olarak basında yer alıyordu. Temmuz ayı içerisinde Afganistan’dan gelen şüpheli bir trafik kazası haberi ile Faruk Albay’ın şehit olduğunu öğrendiğimizde, yüreğimizi derin bir üzüntü ve hüzün dağladı. Adnan Kahveci, Recep Yazıcıoğlu, Eşref Bitlis, Muhsin Yazıcıoğlu gibi bu memleketin has çocuklarından olan Faruk Albay’ın da benzer bir trafik kazasıyla aramızdan ayrılması, acılarımızı bir kez daha tazeledi. Kaza sırasında araçtan fırlayan Faruk Albay’ın, ölmeden önce Kelime-i Şahadet getirerek, Rabbine şehit olarak kavuşması, bizlere; “Nasıl yaşarsanız öyle ölür ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz” müjdesini hatırlattı. Tanıdığımız Faruk Albay, bu toprakların emzirdiği, cesur, imanlı bir Türk subayı idi. Bu fedakâr Anadolu evladına, yumuşak bir döşekte can vermek uygun düşemezdi, ona yakışan, şehit olarak bu dünyadan göçmekti ve ilâhi adalet bunu bir şekilde tecelli ettirmişti. Yüksek Askeri Şura kararları açıklandı, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde bulunan subayların terfileri ve görev yerleri belirlendi. General olanlar, bir üst rütbeye yükselenler, emekliye ayrılanlar tekrar tespit edildi. Faruk Albay bu düzenlemeler içerisinde var mıydı, yok muydu? Bilemiyoruz. Bildiğimiz tek hakikat, onun; rütbelerin en yükseği olan, şehitlik mertebesiyle taltif edilmesidir. Sn. Belediye Başkanları’mızdan, Erzurum’a büyük emeği geçen Faruk Albay’ın isminin, tabyalar yoluna veya şehrimizde uygun bir yere verilmesini talep ediyor, makamların en yücesine kavuşan Faruk Albay’ımızı, rahmet ve şükranla anıyoruz. |