Menu


Hava Durumu



   Haftalık Yazılar

Şaşırtdım Yolumi, Niyanni Gidim..?

Erdal Güzel 15 Eylül 2009 Salı

“Yoncalıh mehlesi dağdır, meşedir

İçinde oturan beydir, paşadır 

Çöplük mehlesi bir ince dere

İçinde oturan bütün fihere

 

Hebip Efendi’nin gızlari gına yaharlar

Küçügi, böyügi altın taharlar

Ayvanda oturur, güzel baharlar

Şaşırtdım yolumu niyanni gidim.

 

Yeğen Ağa’dır mehleler hasi

Küçügi, böyügi geyer libasi

Çarşıların hasi Gürci Gapı’si

Şaşırtdım yolumi niyanni gidim.”

 

Mısralarından etkilenmiş olacağım ki Pazar günü sabahı, genellikle yoksul hemşerilerimizin oturduğu eski mahalleleri görmek, sokaklarda Ramazan ayının nabzını tutmak düşüncesiyle, şehirde yarım günlük bir gezi yapmak fikri kafamda yer etti.

Sıcak havaların son günleri, Araplar düzünden geçip, Çırçır Mahallesi’nden, Kırmacı Mahallesi’ne geliyorum, kentsel dönüşüm projesinin yansımaları hemen göze çarpıyor.

Hasan-i Basri Mahallesi’nde, yükselen TOKİ konutlarının aralarında derme çatma gecekonduların çokluğu, eski harabe evlerin mevcudiyeti, yoksulluğun göstergeleri olarak dikkat çekiyor.

Yol güzergâhım üzerinde, ellerinde Kur’an’ı Kerimleriyle gruplar halinde hatim okunacak evlere giden hanımlara ve genç kızlara rastlamam, Erzurum insanının farkını ortaya koyan bir tablo olarak gururumu okşuyor, kendimi Mehdi Efendi Mahallesi’nin viraneleri arasında buluyorum.

Kadınlar; havanın sıcaklığını fırsat bilip, bayram temizliklerine başlamışlar bile, Kızılcık ağacından yapılmış yün çubuklarıyla kuruttukları yünlerini çırpan, halı ve kilimlerini yıkayan hanımlar ile onların etrafında oyun oynayan çocukların oluşturduğu manzaralar görülmeğe değer.

Mehdi Efendi Mahallesi’nin ortalarında tek katlı, büyük ve düzgün bir binanın önünde, ellerinde poşetler bulunan çocukları görünce, onlarla sohbet eden genç bir arkadaşın yanına gidip, durumu öğrenmeye çalışıyorum.

Bina, bir pastanenin imalat yeriymiş, meğer çocuklar, piyasada satılmayan bayat ürünleri getirecek aracın yolunu gözlüyorlarmış, canım ülkemden insan manzaraları “Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul” mısralarını hüzünle tekrarlayıp, Veyis Efendi Mahallesi’ne doğru yöneliyorum.

Öksürük Baba Türbesi’nin önünden geçip Yavuzer Sokağa girdiğimde, hummalı bir koşuşturma görüyorum, Sosyal Dayanışma Vakfı’nın getirdiği adrese teslim kömürler, hanımlar tarafından büyük bir keyifle evlere taşınıyor.

Evlerine kömür giden talihli vatandaşların yanında, devletin bu imkânından faydalanamayan binlerce fukaranın kışı nasıl geçireceklerini düşünüp, Tepe Mezarlığın yanından Mahallebaşı’nda kurulan pazara geçiyorum.

Kuzey Irak pazarlarını andıran Mahallebaşı pazarında, iğneden ipliğe ne ararsan var.

Her malın sergilendiği yer ayrı, açık hava kabinleri ise görülmeğe değer.

Esmer vatandaşlarımız Romanların sergileri, bol miktarda giyim malzemeleri ile dolu.

Dördüncü veya beşinci el diyebileceğimiz ayakkabılar, gömlek, pantolon ve kabanlar alabildiğince çok.

Kuş meraklıları ayrı bir yerde konuşlanmışlar, hepsi kuşlarının marifetlerinden bahsediyorlar, kuş gribi bahanesiyle itlaf kıyımından kurtulmuş yerli horoz ve tavukları görünce, hoş bir serinliğin içimi kapladığını söyleyebilirim.

İkinci el cep telefoncular ise teknolojinin pazara yansıdığının bir kanıtı gibi.

Elindeki torbadan yılan çıkartacağını ve bu yılana komut vererek her istediğini yaptıracağını söyleyip, halkı başına toplayan satıcıyı izlerken, bu taktikle jilet satan işportacı Şeref ağabeyi bir anda gözümde canlanıyor.

Sekiz yaşlarında bir kız çocuğunun, elinde dondurmasıyla giderken orucunu yediği gerekçesiyle, bilinçsiz insanların sitemli sözlerine muhatap olması canımı sıkıyor.

Kur’an’dan ve sevgili Peygamber’den onay görmeyecek olan bu davranış biçiminin, geleneksel ve örfi anlayışlardan kaynaklandığına bir kez daha üzülerek tanık oluyorum.

Efendimiz böyle durumlarda nasıl davranırdı diye kendi kendime sorup, okunan öğle ezanıyla birlikte duygularımdan sıyrılıp, Molla Sıddık Efendi Camii’ne giriyorum.

Ramazan ayının bereketiyle olsa gerek, cami tamamen dolu

Kürt kökenli hemşerilerimizin çoğunluğu oluşturduğu camide, onlarla birlikte omuz omuza namaz kılarken, “Müminler ancak kardeştirler” ilkesinin her türlü sorunu çözeceğini tekrar idrak edip, ülkede fitne tohumları ekmek isteyen şeytanın çocuklarına lanetler okuyorum.

Çocukluğumun geçtiği Yeğen Ağa Mahallesi’ndeki Balyoz Sokak’ta, kirada oturduğumuz evin önünde bir müddet durup geçmişe dönüyorum.

Rahmetli babamın aldığı kırmızı naylon topumun elektrik direğindeki cağlara takılıp patlamasını, azgınlık yaparken bacası yıkık merekten içeri düştüğümü, fayton durmadan atlayıp, arka tekerleğin üzerimden geçtiğini, ağabeyimle para biriktirip aldığımız beyaz postlu güzel kızağımızla mahallenin çocuklarına takılıp evlerimizden epeyce uzakta kayarken, havanın kararmasını bile fark etmeyip, ailelerin telaşlanıp çocuklarını aramaya çıkmalarıyla suçüstü yakalanıp, eve geldiğimizde annemin ceza olarak kızağımızı komşumuzun büyük oğluna keserle kırdırmasını ve kızaktan geriye kalan tahtaları sobaya atmasını, hüzünle ve birazda tebessümle anımsıyorum.

Komşularımız Çerkezlerin ve Ezirmiklilerin evlerinden, Narmanlıların muhteşem bahçelerinden bir eser kalmadığını üzüntüyle görüyorum.

Bu evlerin bacalarında az mı oynamıştım, bahçelerinden taze toplanan terenin tadını bugün hala unutmuş değilim.

Eski hatıralar arasında yürürken, kucağına küçük bir kedi yavrusu almış çocuk ve arkadaşının konuştuklarına kulak veriyorum.

Kedi yavrusunun, pazarda 6 TL edebileceğini söyleyen arkadaşının sözlerine aldırmayıp, kediyi sahiplenen ve sattırmayacağını söyleyen diğer çocuğun tavrı pekte hoşuma gidiyor.

Karanlık Kümbet ile Yeğen Ağa Camii arasındaki sokakta karşılıklı dizilmiş eski Erzurum evlerinin hali yürekler acısı.

Beypazarı’nda ve Safranbolu’da örneklerini gördüğümüz kültür hizmetleri Erzurum’da olsa idi, bu sokağın ne kadar güzel bir görünüm kazanacağını hayal edip, yeni tamir edilmiş Yeğen Ağa Camii’nin bahçesindeki rengârenk açmış Gülhatmilerine zevkle bakıyorum.

İki Göbek Hamamı ve Köse Ömer Camii’nin önünden geçip, Kongre Caddesi’nde Tortum mamulleri satan dükkânların vitrinlerini seyredip, ellinci yıl caddesinden yürüyor ve Terminal Mahallesi’ndeki bir taziye evine baş sağlığına gidiyorum.

Yaşayan geleneklerimiz içerisinde, cenazesi olanlara karşı gösterilen içten yakınlığın ve acıyı paylaşmanın en güzel örneğinin Erzurum’da yaşandığına bir kez daha şahit olurken, şehrime, toprağıma ve insanıma olan sevgimin, coşkuyla içimi sardığını hissediyor, iftar saatine zorda olsa yetişiyorum.

 

 


Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK)
Adres : Cumhuriyet Caddesi Kızılay İş Merkezi Kat 3 / 2 YAKUTİYE ERZURUM Telefon : (0442) 233 38 20
Tasarım : www.e-erzurum.net