Gönüllerde Yaşar Reyhanî
Erdal Güzel 10 Aralık 2009 Perşembe Öz canından çok sevdiği Erzurum’dan, çaresiz dişini sıkıp gitmişti. Onu göç kervanına katan sebepler, elbette ki diğer hemşerilerinden çokta farklı olamazdı. Vefasızlık, kıskançlık, ilgisizlik, kadirbilmezlik, geçim sıkıntısı veya yüzleri dost, içleri düşmanlardan usanmış olabilirdi. Ozan yüreği zaten hassas olurdu; duygusallık, heyecan, isyan, özgürlük, çoğu âşığın alın yazgısı değil miydi? Sitemin vurduğu, dertlerin çürüttüğü ömrünün, gurbette biteceğini, âşıklık sezgisi ile söyleyip durmuştu. Mezarının gurbette kalacağını mısralara dökerken, onu düşündüren tek şeyin, mezarını Erzurum’da soranın olmaması endişesiydi. “Nef’i sürgün oldu, Emrah mezarsız / Bir gün Reyhanî’de iter bu dağda” mısralarını, bu endişeden dolayı söylediği anlaşılmaktadır. İbrahim Hakkı’nın mezarının Tillo’da olması, Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızdan hemşerimiz Kara Fatma’nın İstanbul’daki sefalet içerisindeki hayatı, bilinmeyen mezarı, yine milli mücadele sırasında ordumuza dört uçak alıp, iki uçak parası ödeyen hemşerimiz Nafiz Kotan’ın kaybolan mezarı gibi, ünlü şahsiyetlerimize karşı ilgimizi gösteren örnekleri oldukça iyi biliyordu. Âşık Reyhanî kendi deyimi ile “Sümmani’nin bir kenarı, Emrah’taki aşkın narı, İbrahim Hakkı’ların torunu” idi. Reyhanî usta “Haksızlıklar karşısında susan, dilsiz şeytandır” deyip, kırık sazı ve âşıklık yeteneğinin verdiği olağanüstü anlatımı ile hakkın, haklının, ezilmişin, çaresizin, mazlumun, öksüzün haykıran sesiydi. Türk halk ozanlığı geleneğinin en büyük ustalarından biri olan hemşerimiz Âşık Reyhanî, aramızdan ayrılalı tam üç yıl oldu. Hatırlanacağı üzere, büyük usta Bursa’da hayata gözlerini kapattığında, o acılı günün atmosferi içerisinde hemen hemen her kesim Reyhanî için hamaset yarışına girmişlerdi. Övgüler, methiyeler, sahiplenmeler, verilen sözler, vefa gösterileri, ne yazık ki bir saman alevi gibi çarçabuk yanıp söndü. Erzurumlular olarak bu toprakların yetiştirdiği en büyük ustanın manevi mirasına ve hatırasına yeteri kadar sahip çıktığımız söylenemez. Sivaslıların Âşık Veysel’e, Karslıların Murat Çobanoğlu’na gösterdikleri vefa örneklerini, maalesef bizler şu ana kadar Yaşar Reyhanî’ye tam manasıyla gösterebilmiş değiliz. TRT Erzurum Müdürlüğü’nün belgesel yapımı, Milli Eğitim müdürümüz Sn. Fevzi Budak’ın gayretleri ile bir okulumuza Âşık Reyhani isminin verilmesi, yine Palandöken Belediyesi’ne ait bir parkta ustanın isminin yaşatılması, ölümünün birinci yılında ER-VAK tarafından anma toplantısı tertiplenmesi, ustanın ölümünün ikinci yılında yine ER-VAK öncülüğünde Kanal 25’te özel bir program yapılması,bu yılda DAGC’nin Reyhani ile ilgili bir anma toplantısı tertip ediyor olması, yüreğimizi rahatlatan müspet yaklaşımlardır. Oysa Kültür Müdürlüğü veya Büyükşehir Belediye Başkanlığı öncülüğünde, “Geleneksel Âşık Reyhanî Âşıklar Şenliği” adı altında bir etkinlik düzenlenebilir, ozanın doğduğu yer olan Alvar’da, Alvar Belediyesi tarafından bir müze meydana getirilebilir, şehrin görünen bir yerine elinde kırık sazı ile Âşık Reyhanî heykeli dikilebilir, üniversitemiz tarafından “Reyhanî Araştırma Merkezi” adı altında bir birim oluşturulabilirdi. Âşık Reyhanî’nin şiirlerinin bir kısmı, değişik çalışmalar altında bir takım kitaplarda yer almasına rağmen, ozanın kayıtlara geçmemiş, kitaplaşmamış, çalışmalarda olmayan, hafızlarda veya farklı yerlerde bulunan fazla miktarda şiirinin olduğu bilinmektedir. Ümidimiz, ciddi bir ekip çalışmasıyla birlikte, ozanın tüm şiirlerinin toplanarak gelecek nesillere aktarılmak üzere bir “Reyhanî Divanı” oluşturulmasıdır. Ozanımıza Reyhanî ismini veren Bayburtlu Âşık Hicrâni için Bayburt ta çıkarılan “Hicrâni Divanı” gibi bir eserin kültürümüze kazandırılması, her zaman bir kültür şehri olmakla övünen biz Erzurumlulara düşmektedir. Dadaşın isyan ruhunu taşıyan Reyhanî’nin ölümsüz mısraları nesilden nesile geçerek, suskun, mahzun dillere tercümanlık yapacak, mazlumlara cesaret, yangın yüreklere heyecan vermeğe devam edecektir. Şu ana kadar manevi hatırasına fazlaca sahip çıkamadığımız ünlü ozanımız Âşık Reyhanî’yi ölümünün üçüncü yılında rahmet ve özlemle anıyoruz; makamı cennet olsun. Âşık Reyhanî var idi gitti Ey millet, memleket başın sağ olsun. Koskoca çileli bir ömür bitti Onurlu sefalet başın sağ olsun. Bin dokuz yüz otuz iki de doğdu Elli iki yılı, aşkı meşk ile oğdu Hasretlik deryası Bursa’da boğdu Yıkılası gurbet başın sağ olsun. Yıllarca diyardan diyara koştu Gönlü doluydu, cepleri boştu Teller dile gelip onunla coştu Saz denilen alet başın sağ olsun. Aşkın yollarında, önden yürüdü Yetmiş dört yıl aynı yönde yürüdü Bedende Türk, ruhta dinden yürüdü Mukaddes hareket başın sağ olsun Ozan Nihat işte Yaşar Reyhanî Artık dilden dile koşar Reyhanî Asıl bundan sonra yaşar Reyhanî Geç gelen nedamet başın sağ olsun |