Bu Oyun Tutmayacak
Erdal Güzel 13 Aralık 2009 Pazar Yine hain pusu, yine alçakça saldırı, yine sönen ocaklar ve dinmeyen gözyaşları. Yine yetkililerin: “Kanları yerde kalmayacak” türünden demeçleri. Yine ay yıldızlı bayraklara sarılı tabutlar içerisinde, son yolculuklarına uğurlanan Mehmetçiklerin hazin görüntüleri. Yine halkın yatışmayan öfkesi, yine şehit evlerinin diz boyu fakirlik halleri, yine demokrasi, barış, insan hakları, özgürlük şemsiyesi altına sığınan alçaklar taifesi. Yine şehit cenaze törenlerindeki yürekleri dağlayan feryatlar. Ülke olarak, yirmi beş yıldır ezberlediğimiz bu tür görüntülerle yatıp kalkıyoruz. Şehit edilen otuz bin vatan evladı, kanlı terörün açtığı yaralar, yüz milyar dolar civarında olduğu söylenilen ekonomik kayıplar, kardeş kavgasına doğru giden ürkütücü tablolar, çok ciddi bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Özellikle de son aylarda Güneydoğu’daki bazı illerde yaşanan olaylar, terör örgütünün siyasi kanadını oluşturan DTP milletvekillerinin akıl almaz açıklamaları, İmralı canavarının hapishane koşulları bahane edilerek etrafın savaş haline dönüştürülmesi, maalesef toplum olarak hepimizi endişeye sürüklemektedir. Oysa bu fakir ülke beş milyon dolar para harcayarak, bebek katilinin konforu için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı ve mahkûmlar arasındaki eşitlik prensibini bile çiğnedi. Cani, sanki mahkûm değil de gözde bir misafir, hani boşta durmuyor, direktifler veriyor, açılımların içerisini dolduruyor, örgütünü istediği gibi yönetiyor ama adam rahatsız, yeni villası eskisinden 17 cm2 daha küçükmüş, keyfi kaçmış katilin. Cezaevi koşullarını bahane eden yandaşları ise ülkeyi bir savaş haline çevirmede geç kalmıyorlar, yakıyorlar, yıkıyorlar, taşlıyorlar yetmiyor, Reşadiye’de yedi vatan evladının üzerine üç yüz mermi boşaltacak kadar kin kusuyorlar. Elbette ki sebep 17 cm2 değildi; hele barış, demokrasi, insan hakları, kültürel istekler ve kürt halkının mutluluğu asla olamazdı. Yedi evladımızın şehit edilmesiyle birlikte, örgütün siyasi kanadı: “Bu bir provokasyondur” demişti, hatta yerli işbirlikçiler, neredeyse Ergenekon’dan dolayı Silivri’de yatanların bu işi tertip ettiklerini ima ediyorlardı, top geri tepti, örgüt; “Cezaevi koşullarını protesto etmek için bu işi ben yaptım.” deyince, anında çark etmeler başladı. Hataylı şehit er Fatih Yonca, aldığı er maaşının 100 TL’sini annesine gönderiyordu, varlık içerisinde hiç olmadı, briketten yapılı badanasız barakada yaşamasına rağmen, vatan borcunu ödemeye gitmişti, bedelini fazlasıyla ödedi. Emine Ayna, TBMM’nin kürsüsünden bu milletin bölünmez bütünlüğü ve halkın mutluluğu için yemin etmiş bir milletvekili, yani imtiyazlı 550 kişiden biri, statüsü ve imkânları gıpta edici, ömrünün sonuna kadar kıyak emekli maaşı alabilir, yani tuzu kuru, “Terör örgütü PKK bizim varlık sebebimizdir” diyor ve bu varlık sebepleri; 17 yaşındaki Serap’ı diri diri yakıyor, Reşadiye’de yedi vatan evladını şehit ediyor, ülkeyi felakete doğru sürüklüyor, barış ve demokrasi yürüyüşleri adı altında Güneydoğu’da çocukları taşeron kullanarak etrafı yakıp yıkıyor. Millet olarak bu olup bitenleri ibretle izliyoruz, niyetlerin hiçbir tevile mahal bırakmayacak şekilde açık ve net olduğunu, gaflet, ihanet ve delalet içerisinde olanların haricinde her kesimin anladığını zannediyoruz. Kültürel hak bahaneleri, demokrasi istekleri, insan hakları hamasetleri, özgürlük edebiyatları bile, artık bu niyetleri saklayamamaktadır. 1980’den önce ülkeyi Sağ ve Sol kutuplara ayırıp kardeşi kardeşe kırdıranlar, yine aynı yıllarda Alevi – Sünni kışkırtması yaparak komşuyu komşuya düşman edenler, bu günlerde Türkler ve Kürtler arasına fitne tohumları atarak, ülkede bir kardeş kavgası tezgâhlamak istemektedirler. Dış destekli bu fesat harekâtının silahlı örgütü PKK ile onun siyasi uzantısı DTP’nin, Anadolu’da yaşayan tüm Müslüman kürtlerin temsilcisi olmadığı, bilinen bir realitedir. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi DTP’yi kapatsa da bunun bir çözüm olmadığını, kararı verenler dâhil her kesim bilmektedirler. Örgütün, yine başka bir parti ismi altında siyasetini sürdüreceğini ve parti kapatılması ile ilgili dış baskıların üzerimizde yoğunlaşacağını, siyasi geçmişimiz bizlere hatırlatmaktadır. Yüce İslam dininin sağladığı kardeşlik duygusu ile birbirlerine yakınlaşmış ve bin yıldan beri aynı coğrafyada kader birliği yapmış kardeşlerin arasını açmaya, elbette ki hiçbir güç muvaffak olamayacaktır. Anadolu coğrafyasını vatan yapmış Türklerin ve onlarla beraber yaşayan kürtlerin, ülkeyi bölmek ve parçalamak, kardeşi kardeşe düşürmek isteyen şer güçlerin oyunlarına gelmeyeceklerini ve bu tertibi bozacaklarını, tarihsel deneyimlerimiz bizlere söylemektedir. Zaman bu düşüncemizi haklı çıkartacak, bağrımıza taş basıyor olsak da Milli birlik ve bütünlüğümüzden asla taviz vermediğimizi tüm dünya bir kez daha görecek, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır. “Kürdü Türk’ü ve Çerkez’i Hep Âdem’in oğlu kızı Beraberce şehit ve gazi Yanlış varsa ve neresi Yezid nedir? Ne Kızılbaş Değil miyiz hep bir kardaş Bizi yakar bizim ataş Söndürmektir tek çaresi” |