Bu yıl kış erken gitti. Daha doğrusu 2011 yılının kışı, yurdumuzun birçok vilayetinde biraz ağır geçse de Erzurum için aynı derecede olmadı. Hatta Aralık sonu ile Ocak başlarında Erzurum’da yapılan Kış Oyunları’nın taşıma karla yapılması gündeme geldiği gibi bazı pistlere kar taşınarak kayma alanları oluşturuldu. Neyse ki oyunların açılış töreninde kar yağışı başladı da oyunlar da rahatlıkla gerçekleştirildi.
Ama yine de kışı hafif atlattık sayılır. Erzurum’a bu yıl kış tam anlamıyla gelmedi dersek mübalağa etmiş olmayız. Ancak büyüklerimiz, ‘kış erken giderse öbür baştan uzatır’ derler. Yani kış erken gitse de, kar yeterince yağmasa da ‘sayılı günler’ hükmünü sürer ve bahar geç gelir demek isterler.
Bahar, güzel ülkemizin birçok yerine erken gelirken, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın deyimiyle 1850 metre yukarıdan Anadolu coğrafyasına bakan ‘kartal yuvası’ Erzurum’umuza biraz nazlanarak misafir olmaktadır. 21 Mart’ta bütün Türk dünyasında ve ülkemizde Nevruz, kışın bitip yeni bir günün başladığı bahar, bir bayram olarak kutlanır, ama bu tarihte Erzurum’a henüz bahar gelmez. Erzurum’a bahar, daha sonra gelir, ancak dediğim gibi sadece birkaç günlük bir konuk gibi çabucak gider; fakat bu kısa bahar günleri de kutlanır. Çünkü Türk milletinin ve Türk dünyasının iki bahar bayramı bulunmaktadır. Bu ikinci bahar günü, 5 ve 6 Mayıs’ta kutlanan Hıdırellez’dir.
Hıdırellez, Hızır ile İlyas(Elyesa)’ın yollarının kesiştiği gün olarak bilinir. Türk milletinin Müslüman olmadan önce de Nevruz’la beraber kutladığı bu bahar günü, yaz mevsiminin başlangıç günüdür ve 4 Kasım’a kadar süren bu yaz günlerine Hızır Günleri de denilmektedir. Hızır, âb-ı hayat (bengisu-hayat suyu) içerek ölümsüzlüğe ulaştığına ve darda kalmışlara yardım ettiğine inanılan insanüstü bir varlık olarak kabul edilir. Bu yüzden sıkıntıda bulunan birine yardım ettiğinizde ‘Hızır gibi yetiştin’ denilir. Bu inanışın metafizik boyutunu bir yana bırakıp fiziksel yönüne bakacak olursak, Hıdırellez veya Hızır, tabiatın canlanıp toprağın tamamen ısınmasını ve çiçeklerin, ağaçların yeşerip etrafa koku saçmasını sağlayan, doğaya bolluk-bereket getiren tabiat gücü veya günüdür.
21 Mart’ta canlanmaya hazırlanan tabiat, 6 Mayıs’tan itibaren ağaçları, çiçekleri, böcekleriyle tamamen canlanıp hareketli hale geldiği için, bütün doğa nam-ı hesabına kutladığımız Hıdırellez’de, eskiden ülkemizin her tarafında çeşitli etkinlikler gerçekleştirilirdi. Bu etkinliklerin en üst düzeyde yapıldığı ve bir bayram havasıyla kutlandığı yerlerden biri de Erzurum’du. Çadırların kurulduğu, yumurta tokuşturma yarışlarının yapıldığı, mahallece kırlara gidildiği bir gün olan Hıdırellez, artık eskisi kadar mutantan şekilde kutlanmıyor. Eskiden genç kızlar ve delikanlılar, tuzlu gılik yapıp yerlerdi ki gece, hayatını paylaşacağı eşini rüyasında görsün ve susuzluğunu onun elinden içeceği su ile gidersin; bahçedeki gül ağacının dibine ev şekli çizilirdi ki Hızır ona bir ev sahibi olma şansı versin…
Şimdilerde bunlardan birçoğu unutuldu. Hıdırellez, sessizce geldi ve gitti. Zaten Hıdırellez’in üzerinden de bir ay geçti. Eh artık Erzurum’a da bahar geldi. Baharın tadını alabilmek için, aynı zamanda Erzurum’da baharın müjdecisi durumundaki sayılı günlerden biri olan ‘kırk ikindiler’in icraatını tamamlanmasını bekliyoruz.
Erzurum’da bahar gelene kadar diğer şehirlerimizin büyük bir bölümünde yaz ortası olmaktadır. Bahar meyveleri neredeyse artık tezgâhlardan çekilmek üzere ama Erzurum’da her Allah’ın günü yağmur yağmaya devam ediyor. Kırk ikindiler, sadece Erzurum’a özgü sayılı günlerden değil. Ama her sayılı gün gibi bu yağmurlu günler de asıl faaliyetini Erzurum’da sürdürüyor. Hani kışa sormuşlar nerelisin diye, o da aslen Sivaslıyım ama Erzurum’da yaşarım demiş ya, tıpkı bunun gibi herhalde kırk ikindilerin de aslında başka yerli olması gerek. Çünkü Erzurum zaten aylar boyu süren kara kışla yaşıyor. Tam bahar geldi gelecek derken de kırk gün boyu süren ikindi yağmurlarıyla havalar soğuyor. Daha ‘dalımız ısındı’ diyemeden bir daha üşüyoruz. Bugünlerde çiftçilerimiz, yağmurlar bitecek diye bekliyorlar ki tarlalarını sürebilsin, ekinlerini ekebilsinler.
Haziran ayından altı gün aldık, hala soba yakılan, kalorifer yakılan evler var; çünkü havalar ısınmayınca evler de bir türlü ısınmadı. Haziran’ı saymazsak demek ki Erzurum’da toplam dört buçuk ay soba veya kalorifer yakılmıyor. Bu da Erzurumlunun ev ekonomisini olumsuz yönde etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Erzurum için ‘dev memleketi’ denilir. Öyle ya her yerde yarım ton odun kömürle kış geçirilirken Erzurum’da en az bir ton odun, iki ton kömür veya yedi ay boyunca yakılan kalorifere ödenen parayla kış tamamlanıyor. Hal böyle olunca hayatın canlanması anlamındaki bahar da Erzurum’da yaşanamıyor. Nasıl yaşansın ki, daha baharı görmeden yaz geliyor, yazı doyasıya yaşayamadan ertesi kışın hazırlıkları başlıyor.
Baharda yağmurlu günler anlamındaki kırk ikindiler, elbette bereket getirmektedir. Zaten ‘kırk ikindiler’ tamlaması, bir kutsiyet anlatmaktadır. Kültürümüzde ‘üçler, yediler, kırklar’ terimlerinde bir kutsallık aranır. Bu üç terim, çok eski Türk kültüründe de olan kutsal rakamlardır. II. Göktürk Devleti’nin kurulması, Kürşad’ın, esaret zincirlerini kırmak için, kırk yiğidiyle Çin sarayını basıp, kaçma girişiminde bulunmasıyla başlatılmıştır. ‘Kırkpınar’ güreşleri, Süleyman Şah’ın Rumeli’yi fethetmek üzere Edirne Sarayiçi’nde bulunduğu sırada kırk yiğidinin birbiriyle kıyasıya güreşirken ölmeleri üzerine buradan kırk tane pınarın fışkırması ezerine başlamış ve geleneksel hale gelmiştir. Şüphesiz yağmurlar tamı tamına kırk gün sürmüyor, ama sırf bu kutsiyeti ve bereketi anlatabilmek için bu terim kullanılmış olsa gerektir. Hele Erzurum gibi kurak iklime sahip bir yer için bu yağmurlar çok önemlidir; ama havaların soğuk olması, bu ikindi yağmurlarının bereketini düşünme ve şükretme fırsatını bile tanımıyor.
Aslında bu ikindi yağmurları, Erzurum’a verimli bir arazi ile dolgun yer altı suları bahşediyor ve elde edilen ürünler, ancak sonbaharda bu kez yedi hafta boyunca Erzurum esnafına ve ekonomisine bereket yağdırıyordu. Erzurum deyişiyle ‘yeddi haftalar’da köylümüz Erzurum’a gelir ve kışlık giyiminden yiyeceğine kadar her şeyini bu yedi hafta boyunca temin ederdi. Şimdilerde bunu büyüklerimizden ve benim gibi az da olsa o günleri görmüş ve eskiye meraklılardan başkası bilmiyor. Yer altı sularımız de gerek Erzurumlunun geçmişe hürmetinin azalması, gerekse yer altı garajlara olan merakından dolayı yok edilip gidiyor. Böylece eski güzelliklerimiz de maalesef birer birer kayboluyor.
Evet, kışımız çabuk gitti ama tecrübe yine haklı çıktı ve kış, bahar tarafından uzadı. Gönlüm istiyor ki bugünlerde artık yağmurlu, bulutlu havalar yerine biraz da güneşli aylar görelim. Ama gökten ne yağarsa, yer kabul etmek durumunda. Yağmurlar da artık yağmayacak olursa o geleneksel sayılı günlerimizden biri daha kaybolup gider. Geleceğimizin ve geleneğimizin devamı için hem kırk ikindilerimizin, hem Hıdırellezimizin, hem de yeddi haftalarımızın devam etmesi en güzel dileğimdir.
Önümüzdeki sene kışın vaktinde gelip vaktinde gitmesi ve Erzurum’un da baharı olmasını temenni ediyorum.
Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK) Adres : Cumhuriyet Caddesi Kızılay İş Merkezi Kat 3 / 2 YAKUTİYE ERZURUM
Telefon : (0442) 233 38 20 Tasarım : www.e-erzurum.net