12 Mart, Erzurum ve ülkemiz açısından önemli bir tarihtir. 12 Mart, Erzurum’un Ermeni mezaliminden kurtuluşunun sevincini ifade ederken, aynı zamanda İstiklal Marşımızın, TBMM tarafından 1921 yılında kabul edildiğini de göstermektedir.
Bugünkü yazımda, Erzurum’un işgal günlerinden ve 93. kurtuluş yıldönümünden bahsedeceğim. İstiklal Marşımızın kabulünü ayrı bir yazıda değerlendireceğim.
12 Mart 1918 tarihinde Erzurum, Ermenilerin zulmünden Ordumuz tarafından kurtarılmıştır. Bugüne nasıl gelinmiştir? Önce kısaca bunu hatırlayalım.
Ordumuzun on binlerce mensubu, Kafkas cephesinde çok iyi planlanmadığı için, savaşma fırsatı bulamadan Allahuekber Dağlarında donarak veya tifo ve tifüs gibi hastalıklara yenik düşerek şehit olmuşlardır. Savaşmadan galip duruma geçen Ruslar ise, Allahuekber Dağlarının bu tarafında bekleyen Türk ordusuna karşı sayıca ve teçhizat olarak üstünlük kurduğu için ilerlemeye başlamış ve Pasin ovasını da geçerek Erzurum’a dayanmıştır. Türk ordusu, bir hezimeti önlemek ve güç kazanarak tekrar dönmek için Erzurum’u Ruslara bırakmak zorunda kalmışsa da şehrin savunmasını üstlenen Erzurum’daki sivillere tekrar döneceklerini ve bu süre zarfında dikkatli olmaları gerektiğini vurgulayarak Erzincan istikametine doğru geri çekilmişlerdir.
Belirtildiği gibi bu çekilmenin nedeni, askerlerimizin tamamen yok olmalarını önlemek içindir. Ruslar sürekli asker ve teçhizat takviyesi alırken, Türk ordusunun bu imkânı kalmamıştır. Çünkü farklı cephelerde yedi düvele karşı savaşılmaktadır ve artık askerlere yeni malzemeler yetiştirilememektedir. Çanakkale Savaşı’nın üzerinden çok fazla zaman geçmemiş, on binlerce vatan evladı burada şehit olmuştur. Yemen cephesine gidenler geri dönememiştir. Kısacası Osmanlı Devleti, ekonomik sıkıntılar içerisindedir. Bu yüzden Doğu’daki ordumuz, bir süre toparlanıp yeniden güç kazandıktan sonra tekrar geri dönecekleri sözüyle çekilmişlerdir. Onlara çekilebilme fırsatı vermek için de Erzurum halkı, askerin yerini alıp Ruslara karşı bir süre zaman kaybettirmiş, savaşmış ve sırası gelince de şehre çekilmiş, Ruslar da meydanı boş bulup Erzurum’u işgal etmişlerdir.
Ruslar, Erzurum halkına karşı iyi davransa da Rus ordusunda kana susamış pek çok Ermeni asker ve subay da bulunmaktaydı. Fırsat buldukça Erzurum halkına baskı uyguluyor, hırsızlık, gasp, darp, gizilice yaralama ve öldürme gibi eylemlere girişiyorlardı. Ruslar bu davranışlara izin vermeseler bile Ermeniler her fırsatta bir zarar vermenin planlarını yapıyorlardı. Erzurum’da bulunan yerli halkın çok büyük bölümü, yaşlı kadın ve erkeklerle çocuklardan oluşuyordu. Genç erkeklerin tamamı Birinci Dünya Harbi dolayısıyla Yemen, Çanakkale veya başka cephelere gitmiş, oralarda ya şehit olmuş ya kayıplar arasında sayılmış veya halen savaş halindeydiler. Şehirdeki nüfusun genç kesimi, çocuklar, genç kız ve kadınlarla, kırk beş-elli yaşının üstündeki erkeklerden meydana geliyordu. Diğerleri ise yaşlı kadın ve erkeklerdi.
İşte bu orta yaşın üstündeki erkekler, şehirdeki her mahallede direniş birlikleri kurarak olabilecek saldırılara karşı önlemler almaya ve gizli gizli haberleşmelere başladılar.
Bir zaman sonra beklenmedik bir şey oldu. Rusya’daki Bolşevik ihtilali üzerine Ruslar, Erzurum’da kontrolü ellerinde tutacak bir birlik bırakıp Rusya’ya dönerken şehri Ermenilere bıraktılar. Bu durum, Ermenilerin arayıp da bulamadıkları fırsatı doğurmuş oldu. İşgal başlayalı neredeyse bir yıl olmuştu ve Ruslar, Ermenileri hep kontrol altında tutmuşlardı. Şehirde kalan Ermeni birliklerine, çevredeki Ermeni çeteleri katılmakta gecikmediler. Kısa zaman sonra şehrin kontrolü Rus birliğinden Ermenilerin eline geçti. Artık az sayıdaki Rus askeri adeta Ermenilerin emrine girmiş oldu. Bu saatten itibaren Ermenilerin zulümleri başladı.
Dadaşların kurduğu direniş birlikleri, Erzurum halkına özellikle de genç kız ve kadınlara dışarı çıkmamalarını, iş yerlerini açmamalarını, evlerin aralarında duvarlar açarak gıda ihtiyaçlarını böyle karşılamalarını, ekmeklerini ve yemeklerini paylaşmalarını istiyorlardı. Saldırılara karşı da evlerin zeminlerinde gizli bölmeler açmalarını ve böyle bir durumda oralara gizlenmelerini tembihleyerek Ermenilerin oyunlarına karşı uyanık olmalarına dikkat çekiyorlardı.
Ermeniler, köylere saldırıp toplu katliamlar yapıyorlardı. Fakat şehirde şimdilik toplu kıyımlara girişemiyorlardı. Şehirde bu derece ileri gitmekten çekinmelerinin sebebi, uluslar arası savaş gözlemcilerine suçüstü yakalanmamaktı. Bununla birlikte her gün yeni yalan ve aldatmacalarla Erzurum halkını evlerinden dışarı çıkarmanın yollarını arıyorlar, çeşitli baskılar uyguluyorlardı. İş ocaklarında çalıştırmak bahanesiyle evlerinden alıp götürdükleri Erzurumlular bir daha evlerine dönmeyince öldürüldükleri anlaşıldı.
Erzurumlular bu aldatmacalara bir daha kanmayınca, Rusların Erzurum’dan ayrıldığı 1917 yılının Ekim ayından itibaren her geçen gün öldürme ve kan içme emelleriyle yanıp tutuşan Ermeniler taktik değiştirerek sonunda mahallelere saldırmaya başladılar. Bu andan itibaren mahallelerde geceli gündüzlü bacalarda nöbet tutma dönemi başladı. Mahallelerdeki direniş birlikleri, Ermenilerin saldırılarına karşı koyuyor, evlerindeki eski püskü silahlarla kendilerini savunmaya gayret ediyor, yerlerini terk etmeyip çoluk çocuklarını teslim etmemeye çalışıyorlardı.
Giderek Ermenilerin saldırıları arttı. Bazı mahallelerdeki direniş başarılıydı ama daha yaşlı insanların bulunduğu yerlerde direniş de zayıftı ve işin kötüsü mahalleler arasındaki haberleşme ve dayanışma da Ermenilerin kıskaca almalarıyla ortadan kalkmıştı. Zayıf kalan mahallelerde vahşet arttı. Ermeniler, evlere saldırıp tecavüz teşebbüslerinde bulunmaya da başladılar. Ama bu sırada Türk ordusunun da yaklaşmakta olduğu haberleri duyuluyordu. Bunu duyan Ermeniler, artık iyice zıvanadan çıkıp gözleri hiçbir şey görmez hale geldi, şehirde toplu kıyımlara ve diri diri yakma eylemlerine de giriştiler. Bu saatten sonra uluslar arası savaş gözlemcilerinin ne diyeceğini de dikkate almayan Ermeni canileri, gözü dönmüş canavarlar gibi saldırıp yakıp yıkıyor, taş üstünde taş koymuyor, kirli emellerini gerçekleştirip öldürüyor, can almaya, kan içmeye doymuyorlardı. Ermeni katiller, Erzurum’daki son gecelerinde savunmasız üç bin Erzurumluyu büyük evlere doldurarak yaktılar, söylemeye dilimin varmadığı çirkinlikler sergilediler, kurşunladılar, bıçakladılar, alçakça öldürdüler.
12 Mart 1918 günü şehre giren Kazım Karabekir Paşa, gözlerine inanamıyordu. Bu zulmü yapanlar insan olamazdı. Sadece bugünkü istasyon meydanında sanki mezarlıklar ölülerini dışarı atmış gibiydi. Üst üste yığılmış cesetler, şehirde neler olduğunu haykırıyordu. Soysuzlar sürüsü, düzenli Türk ordusunu görünce çil yavrusu gibi dağılıp kaçmaya başladılar. Öyle ya artık karşılarında savunmasız yaşlılar değil, dipdiri bir Türk ordusu vardı. Onların cesareti sadece bu savunmasız yaşlılara, silahsız sivil halka karşı idi.
Ordumuzun kahraman askerleri, çok kısa bir sürede Erzurum’daki katiller sürüsünü savaşarak önüne katıp şehirden dışarı çıkardı ve şehir dışında tabana kuvvet kaçan Ermenilerin peşine düştü. Erzurum, tarihindeki en çirkin işgalden böylece kurtulmuştu, ama geride gözü yaşlı pek çok insan kalmıştı. Bu zulümden kurtulabilen ve o günleri gören büyüklerimiz, bugün artık aramızda değiller. Gerek o kötü günlerde şehit olan Dadaşlara, gerekse o günleri görüp de bir ömür boyu gözü yaşlı olarak hatıralarını bizlere aktaran büyüklerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Kahraman ordumuzun şanlı askerlerini, Vatanımız için, bizlerin rahatı için şehit olan bütün askerlerimizi, gazilerimizi rahmetle, saygıyla, minnetle anıyorum. Türk milleti olarak, onların bize bıraktıkları kutsal emanetimiz olan Vatanımızı düşman çizmelerine çiğnetmeyeceğimize söz veriyoruz
Ömer ÖZDEN
Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK) Adres : Cumhuriyet Caddesi Kızılay İş Merkezi Kat 3 / 2 YAKUTİYE ERZURUM
Telefon : (0442) 233 38 20 Tasarım : www.e-erzurum.net