Bu yıl kar, az yağdı. Ekim ayının sonlarında kar yağmasına alıştığımızdan, güzün son günlerinden itibaren ha yağdı, ha yağacak diye az beklemedik. Radyo ve televizyonlardaki haber programlarının sonlarında yayınlanan hava durumu bölümünde meteorolojinin raporlarını dinleyip gece kar yağacağını duyunca sabah bir heyecanla uyandığımız az gün olmadı.
Dışarıya bakıp da güllük gülistanlık bir hava görünce beklentimizin boşa çıktığını anlayıp bu kez, hafta sonu kar yağacak haberine inanarak hafta sonlarını nice zaman bekledik durduk. Ama sanki Erzurum, o eski Erzurum değildi. Bir türlü kar yağmıyordu.
Bir hafta sonu öğlen sonrası yoğun bir kar yağışı oldu. Herkes gibi ben de alelacele arabamın lastiklerini değiştirmek için lastikçide saatlerce sıra bekleyip lastikleri değiştirttim. Ama sanki kar bunu bekliyormuş, yarım saat sonra duruverdi ve ertesi gün yeniden o sıcak günlere döndük. Sanki bu yıl kışın Erzurum’a gelmeye niyeti yoktu.
Uzun zamandır Avrupa’yı ve yurdumuzun batı illerini etkisi altına alan, fakat bizim ellere uğramadığı için nice zamandır ‘nerde kaldı, niye hala kar yağmadı’ diye gözlerimizi atmosfer tabakalarında gezindiren kış, nihayet Erzurum’a da geldi. Hatta neredeyse kışın sonu da göründü. Sayalı gün dediğin nedir ki birkaç hafta sonra bir de bakmışsınız ki kış bitmiş.
Belki bir neden değil ama ‘sahipsiz memleket’ diye bildiğimiz Erzurum’da bu yıl ilk defa kar, ‘kâr’a dönüşüp para edeceği için mi böyle gecikti diye de içimizden geçmedi değil.
Şaka bir tarafa, aslında kışın gecikmesi, çok da garipsenecek bir durum değil. Son yıllarda Erzurum’a kış biraz gecikerek gelmeye başladı. Artık eskisi gibi aşırı kar yağışı da yok. Bunun nedeni Erzurum ve çevresine yapılan gölet ve barajlar olsa gerek. Havayı ılımanlaştıran bu yapay göller Erzurum’un eski kuru ve sert soğuğunu da bir nebze kesti. Şimdi eskiye göre daha nemli bir hava, sert soğukların daha az görüldüğü kışlar yaşanmakta. Ama eskiden Erzurum iklimi, o sert soğuklara rağmen hasta etmez, insanı titretmezdi. Üşürdük ama titremezdik. Şimdi yavaş yavaş nemli bir hal almaya başlayan Erzurum iklimi, bizleri de ufak ufak titretmeye başladı.
Yapımı planlanan barajların da devreye girmesiyle bu yeni duruma alışmamız pek de fazla zaman almayacak gibi görünüyor. Hatta bu yeni durum bazı eski deyimlerimizi bile unutmamıza neden olabilir. Daha birkaç yıl öncesine kadar “yeddi dağa bir bağa” diyebiliyorduk. Ama artık Palandöken dağlarına yedi kez kar yağmadan şehre de kar yağabiliyor veya dağa yağmadan şehir merkezine kar düşebiliyor. Bu yıl olduğu gibi, o eski zemheri soğuklarından en hafifini bile yaşamadan, birinci cemre havaya düştü bile. Gece yağan kar, öğle vakti gelmeden neredeyse eriyip yok oldu. Demek ki barajlar ve göletler, iklim yapısını değiştiriyor, ama bizim gibi Erzurum coğrafyası da bu yeni duruma alışmakta biraz güçlük çekecek gibi görünüyor.
Kar yağınca Erzurum bir başka olur. Muhabbetlerimizin ve esprilerimizin konusu da değişerek karlı bir şekle bürünür. Kışın ilk günlerinde birbirimize yaptığımız espriler de karlı kışlı bir hal almaya başlar. Bir arkadaşımızla karşılaşınca ilk söylediğimiz, “yağmadı yağmadı dedin, sonunda kar yağdı”, “en sonunda kışı getirdiniz, bundan sonra üşüyün durun bakalım” gibi sözler aslında karın yağmasından duyulan memnuniyetin bir ifadesidir. Çünkü Erzurum kar’a, kar da Erzurum’a alışıktır. Erzurum karla güzeldir.
Kışın son günlerine doğru deyimlerimiz de havaya göre değişiklik gösteriyor. Mesela “mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” gibi. “Korkma Martın kışından, kork abrelin beşinden” gibi.
Erzurum ve çevresinin suyu yağan kar ile karşılanır. Kar yağmayınca, dereler, nehirler akmaz, gözeler dolmaz, tarlalar sulanamaz. Bu yüzden, kar yağmayınca eskilerin ifadesi ile kıtlık olacağı korkusu bile başlayabilir. Karsız bir Erzurum düşünülemez. Çünkü Erzurum ile kar özdeşleşmiştir. Kar deyince Erzurum, Erzurum deyince kar akla gelmektedir.
Tabii ki kar, herkesin aklına, beraberinde uzun süren kara kışı getirmektedir. Bu durum benim de hafızamı hareketlendirdi. Epeyce eski yıllardan birinde Erzurum’a misafirliğe gelip uzun süre kalan biri, memleketindeki yakınlarına yazdığı mektubunda şöyle demiş;
Bunun değişik şekilleri de var, ‘altı aydır-uzundur kışı, davundur kargışı’ gibi. Ama ilki, meramımızı anlatmaya yetiyor. Belki Erzurum’u tek yönlü ve olumsuz anlatan bir ifade ama esprili bir yaklaşımı olması dolayısıyla hoşuma gittiği için paylaşmak istedim.
Erzurum, kışlarıyla ünlüdür ama dediğim gibi şimdilerde ne o eski karlar yağıyor, ne de o eski soğuklar oluyor. Fikrimi sorarsanız, Erzurum’a eskisi kadar kar yağsın ama eskisi gibi soğuklar olmasın derim. Hiç unutmam, Erzurum Lisesi’nden mezun olduğum 1979 yılında Erzurum’da eksi kırk beşi bulan, hatta bazen daha da şiddetlisini yaşadığımız ve çok uzun süren soğuklar oldu. Bir gün, Yenikapı mahallesindeki bir gazete-kitap dükkanında otururken içeriye giren müşterilerin bıyıklarından sarkan buzları gördüğümde hayret etmiştim. Aradan zaman geçti. Benim de bıyıklı olduğum kışlardan birinde aynı manzarayı, ben de yaşadım. Benim de bıyıklarımdan aşağı buzlar sarktı. O yüzden eski soğuklar olmasın istiyoruz. Son zamanlarda o eski soğukların olmaması bir daha olmayacak anlamına gelmemelidir. Çünkü iki bin metredeki Erzurum’da kış mevsiminde soğuk beklememek, sadece hayal olur. Fakat hayal etmeden de yaşanmaz ki. Üç-beş sene çok soğuk olmaması bile umutlanmak için yeter.
Eskiden Erzurum’a yağan kar, belki de gerek duyulmadığı için uzun zaman mahalle ve sokaklarda kalırdı. O zamanlar bugünkü kadar araç yoktu. Karla mücadele araçları da ilkeldi. Evlerin büyük çoğunluğu tek katlı ve çatısızdı. Bu evlerden kürünen karlar sokağın tamamını kaplardı. Hatta kar çok yağdığı zamanlar, sokaklarda evlerin bacalarına kadar yükselmiş kar kümeleri olurdu. Evden çıkmak imkânsız hale geldiği için kar yığınıyla evlerin duvarlarının arası kürünerek bir, bir buçuk metrelik bir boşluk oluşturularak sokaktan öyle çıkılırdı. Sokağın karı, belediyeye ait tek atlı tahta arabalarla temizlenmeye çalışıldığı için sokak aralarındaki kar uzun süre kalırdı.
Şimdi ise kar az yağdığı gibi, karla mücadelede de değişik araçlar kullanılabilmekte, kar yığınları, çabucak kaldırılabilmektedir. Ama kış boyunca, araçlar kaymasın diye yollara serpilen tuzla karışık kum ya da kömür tozları bahara çıktığımız zaman ciddi bir çevre kirliliğine neden olmaktadır. Çıkan rüzgârla havalanan tozlar, hem çevreyi kirletmekte, hem de gözlerimize girerek sağlığımızı tehdit etmektedir. Bundan dolayı baharı düşünüp, kışın gelmesini istemiyorum. Dileğimiz, her bahar gözlerimize dolan toz parçacıklarının, bu bahardan itibaren gözlerimize dolmaması.
Erzurum’da kışın güzel görüntülerinden birini saçaklardan sarkan buzlar oluşturur. Özellikle kuzey taraflarda oluşan bu buz sarkıtları fotoğrafçılar veya televizyoncular tarafından çekilerek ya fotoğraf yarışmalarına gönderilmekte ya da televizyonlarda Erzurum’u tanıtmak için gösterime sunulmaktadır.
Ancak bu buz sarkıtları günümüzde bazı tehlikeleri de beraberinde getirmektedir. Kalabalıklaşan Erzurum’da her kış sarkan bu buzların düşmesiyle ölümler, yaralanmalar yaşanmakta, saçak altlarına park yapmaktan dolayı araçlar, düşen buzlarla hurdaya dönebilmektedir. Bu bakımdan geçmişte bir güzellik aracı olan sarkıt buzlar günümüzde ciddi sorunlara neden olmaktadır. Bir başka arzumuz da kışın bu buzların kimseye zarar vermeden ilgililerce emniyetli bir şekilde kırılıp zararsız hale getirilmesidir.
Gerek kış boyunca kırılmayan buzlar, gerekse araçların kaymasını önlemek için yollara dökülen curuf bahar geldiğinde, zamanında temizlenmediği için yine bir başka Erzurum tanımlamasında ortaya çıkan “kışın buzu, yazın tozu” deyimini akla getiriyor.
Kışın bir başka derdimiz ve sıkıntımız da kirli hava. Doğal gaza rağmen Erzurum’da hava kirliliği hala üst düzeyde sorun teşkil etmeye devam ediyor. Dışarıya çıkmak, büyük cesaret istiyor. Hele akşamın ilk saatlerinde şehrimizin üstüne tam anlamıyla siyah bir kâbus çöküyor. Artan öksürüklerin ardından gelen balgam ise şehrin hava kirliliğini anlatmaya yetiyor. Ellerimizi hiçbir yere sürmediğimiz halde, yıkadığımızda akan kir de havanın durumunu yeterince ortaya koyuyor.
Bu bakımdan yine yetkililerden bir başka beklentimiz de hem şehrimizin, hem de Erzurum’da yaşayan bizlerin sağlığını koruyacak önlemler alıp, bu güzel kenti, daha iyi yaşanabilir bir hale getirmeleridir.
Kar ve Erzurum, şair-yazar ve TRT Erzurum Radyosu yapımcısı olan değerli dostum İsmail BİNGÖL’ün Ay Düşleri adlı şiir kitabındaki ‘Erzurum’ şiirinin
‘Karlar ülkesinin çocuğuyum
Beyazın nam saldığı
Çilenin buram buram tüttüğü
Bir diyardır benim yaşadığım’
dizelerini aklıma getirmektedir.
Bu yıl Erzurum kışının bir başka değeri ve önemi vardı. O da 25. Üniversiade Kış Oyunları’nın yapılmasıydı. Oyunlar tamamlandı. Oyunların, Erzurum’a yeni bir vizyon katmasını diliyorum
Ömer ÖZDEN
Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK) Adres : Cumhuriyet Caddesi Kızılay İş Merkezi Kat 3 / 2 YAKUTİYE ERZURUM
Telefon : (0442) 233 38 20 Tasarım : www.e-erzurum.net