Dünya Kadınlar Günü; her yıl olduğu gibi 8 Mart’ta, alışık olduğumuz, kalıplaşmış etkinliklerle kutlanacak.
Atatürk Anıtı’na çelenk konulması, saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasıyla devam edecek programlar, günü kurtaracak rutin hamasi nutuklarla devam edecek, ruhlar arındırılıp vicdan rahatlığı ile evlere dönülecek.
Erkek egemenlerin destek ve himayelerinde yapılacak bu etkinliklerde, etkili ve yetkili büyüklerimiz konuşmalarıyla pembe tablolar çizecekler, cümlelerini: “Cennet anaların ayakları altındadır.” mesajı ile de mutlaka süsleyeceklerdir.
First ladyler, tuzu kuru hanımefendiler kendilerine biçilmiş rollerini yerine getirecekler, kadın sığınma evlerinde, bakım evlerinde çileli başları okşayacaklar, hediyelerini sunup akşam yapılacak resepsiyona yetişmek için marka mağaza ve kuaförlerin yolunu tutacaklardır.
Kimi; Nazım’ın: “Kadınlar bizim kadınlarımız” şiirini okuyacaklar, bir başkaları hadis külliyatından kadınlarla ilgili seçme hadisleri tekrarlayacaklar, bir başkaları eski Türk toplumlarındaki kadın erkek eşitliğinden pasajlar sunacaklardır.
Bu hafta Cuma hutbelerinde cami imamları yüce dinimizin kadınlara verdiği önemden bahsedecekler, “Onların erkeklere Allah’ın emaneti olduğu” mesajını iletecekler.
TV’ler özel programlar yapacaklar, karartılmış hayatları, falakadan geçmiş kadınları, çile ve ıstırap dolu biçareleri ekranlara yansıtacaklar.
Bir yıl sonraki Dünya Kadınlar Günü’ne kadar her şey unutulacak, velhasıl tiyatro sahnesi perdelerini kapatıp, sene-i devriyesinde tekrar açacak.
TV ekranlarında kadın trajedilerini izleyenler, konferans salonunu dolduranlar, Cuma namazı hutbelerini dinleyenler başlarını önlerine eğip, vicdan pencerelerinden içeri sızması muhtemel sözleri perdelerini kapatarak savuşturacaklar.
Günde beş vakit minarelerden okunan ve insanları selaha ve felaha davet eden ezanın yankılandığı cadde ve sokaklarda, Ayşeler, Fatmalar bedenlerini satmaya mecbur bırakılıyorlarsa, türlü tezgâhlarla körpe bedenler bataklıklara itiliyorlarsa, töresizler, töre diyerek kadınların canlarını alıyorlarsa, dayak ve küfrü kadınlarına reva görenler kazak erkek diye taltif ediliyorlarsa, günahların bedeli kadının saçının bir tek teline yükleniyorsa, kadının örtüsü üzerinden siyaset devam ediyorsa, kadın bedeni ticari pazarlama tekniklerinin ayrılmaz bir parçası olarak benimseniyorsa, ekonomik özgürlükleri olmayan kadınlar olmadık bahanelerle kapı dışarı ediliyorlarsa, enses ilişkilerde günahın bedelini kadınlar ödüyorsa, caddelerde fiziki ve sözlü tacize uğruyorlarsa, yaşanılan bu acıların ve gözyaşlarının arkasında toplumsal bir sorumluluğumuzun olmadığını söyleyemeyiz.
Gelin gittiği evden dışarıya adım attırılmayan, anasının, babasının ve kardeşlerinin hasretiyle yanıp tutuşan kadınlarımızın ıstırapları, bilmem ki nasıl bir kul hakkıdır.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde nefislerimiz ve vicdanlarımızla ilgili bir hesaplaşma içerisine girme yürekliliği gösterebiliyorsak, belki de karanlığa sövmek yerine bir mum yakmış olabiliriz.
“Sizin en iyileriniz, eşlerinize karşı iyi davrananınızdır” öğüdü ile bir yüzleşme içerisine girebiliriz.
Allah’ın emaneti olan kadınlara karşı, emanete nasıl davrandığımızın sorgulamasını yapabiliriz.
Bir müminin ayağına batan dikeni, diğer bir müminin yüreğinde hissetmesi sorumluluğunu hatırlayabiliriz.
Bu sorumluluklar doğrultusunda kadın sığınma evlerine, şefkat evlerine uğrayıp, bir merhaba diyebiliriz.
Unutmayalım ki; erkekler ve dişiler birbirlerinin tamamlayıcıları olarak yaratılmışlardır, hiçbir insan cinsiyetinden dolayı kötü muameleyi hak etmemektedir.
En güzel aşk romanları, sevda hikâyeleri, şiirler ve türküler onların adına yazılır ve söylenir.
Mecnunu çölde koşturan, Leyla aşkı değil midir?
Kadınlara cehennem azabı yaşatan insan zebanilerine karşı yaptırımlar, elbette ki sosyal, hukuk devletinin asli görevleri arasındadır.
Kadınlara karşı uygulanan her türlü gayri insanı tavır ve davranışlar; sosyal devletin himayesi, yargının güvencesi, toplumsal sorumluluk bilincinin yükseltilmesi, sağlam bir din anlayışı, kadının ekonomik özgürlüğe kavuşturulması, eğitim düzeylerinin artırılması ve cehaletle savaşın kazanılmasıyla elde edilir.
Günah, namus ve haram kavramlarını sadece kadınlara havale edip, her türlü namussuzluğu meşru görenlerin yaşadığı bir dünyada kadın haklarından bahsetmek, senede bir gün dahi olsa, elbette ki takdir edilecek bir erdemliktir.
Dünya Kadınlar Günü’nün; duymayan kulakların işitmesine, görmeyen gözlerin görmesine, söylemeyen dillerin söylemesine vasıta olmasını temenni ediyor, erkek egemen dünyanın erkek bir ferdi olmanın ezikliği içerisinde, tüm kadınlarımızın bu anlamlı günlerini kutluyorum.
Ecz. Erdal GÜZEL
07.03.2011 / ERZURUM
Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK) Adres : Cumhuriyet Caddesi Kızılay İş Merkezi Kat 3 / 2 YAKUTİYE ERZURUM
Telefon : (0442) 233 38 20 Tasarım : www.e-erzurum.net