Palandöken’in sırtındaki beyaz örtüden yavaş yavaş sıyrıldığı, zarif kardelenlerin ovayı süslediği şu günlerde, hayatın her alanında fark edilir bir sevinci ve hareketliliği görebilmekteyiz. Baharın bereketinden olsa gerek, bu ayda sivil toplum kuruluşlarının, kamu kurum ve kuruluşlarının değişik konulardaki etkinlikleri, ziyadesiyle fazla olmaktadır. Birbirinden anlamlı ve güzel olan bu etkinlikler içerisinde en dikkat çekenlerden birisi, Erzurum Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi’nin düzenlediği “Erzurum Çocuk Oyunları ve Eğitsel Oyunlar Şenliği” idi. Belli bir yaş kuşağındakileri geçmişe götüren, onlara çocukluk günlerini hatırlatan bu organizasyon, gerçekten görülmeğe değerdi. Dadaş balalarının oynadıkları oyunlarla bizi yıllar öncesine taşımaları ve maziyi günümüze aktarmaları son derece anlamlıydı. Geleneksel çocuk oyunlarında kullanılan materyallerin sergilendiği stantta; kınalı aşık enekeler, ortası lehimle doldurulmuş veya bakır telle etrafı sarılmış aşıklar, rengârenk bilyeler, holla çelik, telden yapılmış gındillikler, kozalar (Hayvan Tırnağı), değişik ebatlarda lebbikler, çıtalı uçurtmalar, üstü postla kaplanmış kızak, araç bilyelerinden yapılmış gırgır, topaçlar, tapa tabancası, maç tahtası, papeller vs. çok güzel teşhir edilmişti. Bilgisayar başından kalkmayan, elektronik oyuncaklarla kendi başlarına oynayan zamane çocuklarının hiç tanımadıkları bu oyun araçlarını gördüğümüzde, yıllar önce kaybettiğimiz bir dostumuza kavuşmanın sevincini yaşadığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Gelen misafirlere kavurga ikramı ise etkinliğe ayrı bir lezzet katmıştı. Cemal Gürsel Stadyumu’nun yanı başındaki atletizm pistinin çimlerinde kız taklası, birdirbir gibi oyunları mükemmel canlandıran gençlerimizi seyredince, yarım asır önce çocukluk yıllarımızın geçtiği, birbirinden güzel hatıralarımızın olduğu mahallelerimiz, sokaklarımız ve bacalarımız hayalimizde canlandı. Etkinlik sırasında heyecan dalgasına öyle kapılmıştık ki bir anda elimizde aşıklarla oyun dairesinin içerisinde kendimizi bulduk. Yılların acemiliğini üzerimizden atmaya çalışırken “Erik dalda hırsız var” diye bir sesin kulağımızda çınlamasıyla, sanki de zaman tünelinin içerisine bir yolculuk yapmış olduk. Eski dönemlerde Erzurum’da oynanan geleneksel çocuk oyunları, yaz ve kış mevsimlerinde farklılık gösterirdi. Uzun kış gecelerinde sobanın etrafında oturup, kavurga yiyip, hekât (masal) dinleyen çocukların oynadıkları oyunların başında, bir hayli de can yakan “Pabuç Çırpma” oyunu gelirdi. Rahmetli Saadettin Akatay’ın “Bir savaş seyri vardır dadaşın her barında” mısralarını hatırlatırcasına dadaş balalarının oyunlarında da savaş sahnelerini yansıtan görüntüler eksik değildir. Kar yağıp sokaklar bacalardan kürünen kar yığınlarıyla dolunca mahalle çocukları iki gruba ayrılır, belli bir mesafe uzaklığında yapmış oldukları kardan kale, siper ve sığınaklarla bir müstahkem mevki oluşturur, kartoplarını gülle niyetiyle kalelerine yığarlar, bir müddet sonra iki grup arasında yapılan kartopu savaşında kim rakibini püskürtür ve diğer kaleyi zapt ederse, oyunda öylece sona ererdi. Yaz geldiği zaman ise bu oyun mahalleler arasında oynanırdı. Taşın ve toprak keseklerinin kullanıldığı bu oyunda kafa yarılması gibi can yakıcı sahnelerde oldukça sıradandı. Bu tür oyunlarda kafamın birkaç kez kırıldığını ve hâlâ o izleri taşıdığımı rahatlıkla itiraf edebilirim. Rahmetli anam görmesin diye her defasında komşumuzun kapısını çalar yardım isterdim. Neriman teyzenin kafama tentürdiyot sürmesinden sonra oyun mahalline döndüğümü nasıl unutabilirim. Kültürel kodlarımızdan gelen bir özelliğimizden olsa gerek, bir ağaç gördüğümüz zaman hemen bir ok ile yay yapardık veya eskici Tahsin Emi’den aldığımız kırmızı lastik ve küçük bir meşinle sapan yaparak arka cebimize yerleştirir veya boynumuza asardık. Sapanla nişan alıp boş konserve kutularını devirmek, şişeleri kırmak oldukça eğlenceliydi. Her mahallenin sapanla attığını vuran keskin nişancıları mutlak olurdu. Ata sporumuz cirit’in de çocuklar arasında oynandığı bir tarzı vardı. Bacaklarının arasına aldıkları sopayı at yapan çocuklar, ellerine aldıkları küçük çubukları da cirit yapar birbirlerine; “Al babamın cirit’ini” diye atıp, dadaş ağabeylerinin oynadıkları cirit oyununun bir küçük gösterisini yaparlardı. Yine çocuklar arasında yaygın olan oyunlardan biri de “atçılık” oynamaktı. Bu oyunda dal parçası gem olarak at olacak çocuğun ağzına verilir, bu dal parçasının her iki ucundan ip bağlanarak dizgin yapılır, binici pozisyonunda olan çocuk bu aparatla atı sürer gibi yapar, at olan çocuk davranışlarını ata benzetir, ara sıra da kişnerdi. Güneşin kendini hissettirip yerden su buharları yükseldiğin de aşıklar, bilyeler ve fırfırikler yavaş yavaş mahallelerde görünmeye başlardı. Fırfırıkler bugün iple çevrilen topaçlardan çok farklıydılar, kamçı ile döndürülürlerdi. Tahtacılardan alınan değişik ebatta ve renkteki fırfırikler kamçı ile döndürülür, kamçının fırfırikle temasından ortaya çıkan şak sesi çocukları mest ederdi. Fırfıriğin çok hızlı dönme anı “mumladı” tabiriyle ifade edilir, bu haldeki fırfırik yerden el yardımıyla avuca alınır, avuçta bir müddet dönmesinden sonra yere bırakılırdı, bu gösteri de oldukça sükse yapardı. Yerlerin kurumaya başlamasıyla bacalarda ve mahalle aralarında kuyu, üçgen, yılan gibi şekillerde oynanan bilye oyunlarının, bugün de çocuklar arasında rağbet görmesi, geleneğin sürdürülmesi açısından oldukça sevindiricidir. Bilye oyununda elin üst tarafının devamlı yere temasından dolayı, çocukların ellerinin üstü kirli bir tabakayla kaplanır, sanki de nasırlı bir görünüm arz ederdi. Ellerimizin bu hali hamamda kese ile bile zor çıkardı. Yazın oynanan oyunların başında koza lebbik, aşık, bilye, birdirbir, kız taklası, uzunum eşek, tütünüm eğri, holla çelik, gındıllik ve fırfırik çevirme, kuka, itti bitti, cirit, gazoz kapağı, papel, çın çın, elim sende gibi oyunlar gelirdi, bu oyunları erkek çocuklar, dondi domino, sek sek, ip atlama, çizgi, singer top gibi oyunları da kız çocukları oynarlardı. Gındıllikler ya elcek denilen ucu U biçiminde olan demir bir telle veya bir tahta parçasıyla çevrilirdi. Kablolardan yapılmış direksiyonlu kamyonlar, o günün şartlarında bir hayli lüks oyuncak kapsamındaydı. El yeteneği olan bir yakınımızın hediye ettiği böyle bir kamyonu sürüp zevk aldığım bir sıra, karşıma benden büyük bir çocuk geldi, elinde elcekli bir çemberi vardı. Bu çocuk karşıma geçip çemberi öyle çevirip onunla öyle akrobatik hareketler yaptı ki beni bir hayli etkiledi. Uyanık çocuk benim heveslendiğimi anlamış ve bana kamyonla gındılliği değiştirebileceğimizi teklif etmişti. Kandırıldığımı elcek ve gındıllik elime geçince anlamıştım, ama iş işten çoktan geçmişti, bana da derin bir iç çekmek kalmıştı. Pazarlıktan kârlı çıkıp bir anda sokakta kaybolan bu çocuğu tanımasam bile, etkinlikteki stantta gördüğüm gındılliklerin bu olayı bana hatırlattığını itiraf edebilirim. Spor Lisesi’nin bu etkinliğinde kız çocuklarının başarılı şekilde holla çelik oynamaları fevkalade şaşırtıcıydı. Al cicozu ver cicozu, yağ satarım bal satarım, kör ebe gibi oyunlar da genelde mesire yerlerinde oynanan oyunlardı. Haftalar öncesi hazırlanan çıtalı uçurtmaların gidilen mesire yerlerinde uçurtulması da yaygın bir gelenekti. Uzun kuyruklu rengârenk çıtalıların havaya salınmasıyla alınan zevk, belki de uzaya gönderilen mekiklerin verdiği heyecandan daha fazlaydı diyebilirim. Çıtalı uçurtması olmayanların kâğıttan yaptıkları ve şeytan adı verilen uçurtmalar da yetenekli çocuklar tarafından güzel uçurulurdu. Kışın cadde ve sokakların çocukların emrinde olduğu dönemlerde, bacalardan kürünen kar yığınlarının üstüne atlamak, kızak ve demir patenlerle kaymak, çocukların en güzel eğlenceleri arasındaydı. Erzurum Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi’nin ilk olarak başlattığı ve hepimizin büyük haz duyduğu “Geleneksel Erzurum Çocuk Oyunları ve Eğitsel Oyunlar Şenliği” ilk olması münasebetiyle oldukça etkileyici ve anlamlıydı. Kamçı ile döndürülen fırfırikleri, mısır koçanına telek takılı füzeleri, çene kemiğinden tabancaları ve tütünüm eğri, ıssi hamam kubbesi gibi bir takım oyunları gözümüz aramış olsa da geleneksel çocuk oyunlarımızın ilerleyen yıllarda daha zenginleştirilerek sergilenmesini temenni ediyor, bu organizasyonu gerçekleştiren ve emeği geçenleri canı gönülden kutluyoruz.
Ecz. Erdal GÜZEL 23.06.2012 / ERZURUM
Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK) Adres : Cumhuriyet Caddesi Kızılay İş Merkezi Kat 3 / 2 YAKUTİYE ERZURUM
Telefon : (0442) 233 38 20 Tasarım : www.e-erzurum.net