Menu


Hava Durumu



   Haftalık Yazılar

Efe Hazretleri Anadolu'ya Vurulmuş Mühürdür

Anadolu, Büyük Selçuklu Devleti tarafından alınıp ebedi olarak Türk Vatanı haline getirildikten sonra, bu toprağa Türk mührünü vurmuştur. Bu mühür, kültürdür. Kültür de maddi ve manevi olmak üzere iki yönlüdür. Toprağı ‘Vatan’ haline getiren, işte bu maddi ve manevi kültürün bir arada bulunuşudur. Anadolu’nun her karış toprağında Türk Milleti’nin milli özelliklerini yansıtan binlerce Türk mührü bulunmaktadır.
Erzurum da aynı süreçte Çifte Minareli Medrese, Ulu Camii, Yakutiye Medresesi, Üç Kümbetler ve daha birçok eserlerle Türk mührünün en çok bulunduğu Anadolu kentlerinden biridir. Bu maddi eserlerin yanında hem buralardan yetişen mütefekkirler, bilim adamları, şairler, din adamları ve hem de bunların bıraktıkları eserler sayesinde genelde Türk coğrafyasının tamamında, özelde de Erzurum’da çok önemli bir manevi kültür ve miras da oluşmuştur. Bu manevi mirasın arasına bu mübarek vatan uğruna toprağa düşmüş şehitlerimizin mübarek kanları ve onların kabirlerini de eklemek gerek. Çünkü güzel vatanımızın ve içinde de Erzurum’un her karış hatta her santimetrekare toprağı yüz binlerce, ne yüz binleri hatta milyonlarca şehidimizin mübarek kanlarıyla sulanmıştır.
Anlatmaya kalksam sadece adlarını yazmakla ciltlerle kitap oluşturacak önemli bir maddi ve manevi kültüre sahip Türkiye’mizin mutena ve müstesna köşelerinden biri olan, Anadolu coğrafyasına iki bin metreden bakan ve adeta Anadolu’nun bekçiliğini yapan Erzurum’umuzun da yetiştirdiği pek çok önemli Türk kültür mühürleri vardır. Erzurum’umuz da şairleriyle, yazarlarıyla, mütefekkirleriyle, mutasavvıflarıyla, bilim adamlarıyla anlatmakla ve yazmakla bitmeyecek değerlere sahiptir. Şair Nef’i, İbrahim Hakkı Hazretleri, Hazık Efendi, Pir Ali Baba, Abdurrahman Gazi, Rabia Hatun, Ebu İshak, Sümmani, Emrah, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Nurettin Topçu, Mümtaz Turhan…. bunlardan yalnızca birkaç tanesidir. Dedim ya saymakla bitmez.
Erzurum’un yetiştirdiği çok önemli şahsiyetlerden biri de Muhammed Lütfi Efendi’dir. Erzurum halkı arasında ‘Alvarlı Efe Hazretleri’ adıyla bilinen Muhammet Lütfi Efendi, gerek yaşantısıyla, gerek şiirleri ve gazelleriyle, gerekse menkıbeleriyle hemen hemen her Erzurumlunun gönlünde taht kurmuş, hem yaşarken, hem de vefatından sonra kendisine sevgi ve saygı duyulmuştur. O, kendisini tanıyan veya tanıyanlardan duyanların, manevi huzurunda saygı ile eğildikleri, oldukça önemli bir şahsiyet olup Erzurum’un manevi mimarlarındandır.
Halen Erzurum’da doğup büyüyen 65 yaş ve daha yaşlı olanlar tarafından çok iyi tanınan, orta yaş ve üzerindeki bizlerin ise büyüklerimizden duyduklarımızla tanıdığımız Alvarlı Muhammet Lütfi Efendi, Erzurum’dan uzakta yaşayan genç Erzurumlularca ise fazla tanınmamaktadır. Oysa Alvarlı Muhammet Lütfi Efendi, sadece Erzurumluların değil, herkesin tanıyıp istifade etmesi gereken önemli bir şahsiyettir. Bu bakımdan onun tanınması için, tanıtılması gerekmektedir. Bu yazıyı, hem bir Erzurumlu olarak hem de bir bilim adamı olarak üzerime düşen bir görev olduğunu düşünerek yazıyorum. Bu yazı, Alvarlı Efe Hazretlerini derli toplu bir şekilde tanıtacak şekilde birkaç hafta sürecek şekilde planlanmış bulunmaktadır. Bu yazı dizisinde Muhammet Lütfi Efendi’nin hayatı, onu tanıyanlardan derlediğim hatıraları, şiirleri ve Türk kültürüne katkıları üzerinde durmaya ve Onu en iyi şekilde tanıtmaya çalışacağım.
Muhammet Lütfi Efendi’nin Hayatı
Muhammet Lütfi Efendi, Hace (Hoca) Hüseyin Efendi’nin ve Hasankaleli Mazlumoğlu Hacı Emin Efendi’nin kızı Hatice Hanım’ın oğlu olarak hicri 1285, miladi 1868 tarihinde Hasankale’nin Kındığı Köyü’nde dünyaya gelmiştir.
Babası Hace Hüseyin Efendi, dini bilimleri iyi bildiği gibi, tasavvuf alanında da iyi bir eğitim almıştır. Ayrıca hem hattat hem de şiirle ilgilenen bir zattır. Mesela Hace Hüseyin Efendi, köyü hakkında şu kıt’ayı yazmıştır.
“Bu Karye-i Kındığı hoş mekandır
Erenler meskeni râhat-ı candır
Husûsâ Hakkî sultân-ı velâyet
Kudûmiyle müşerref bir mekandır.”
Diğer dini bilimlerde de söz sahibi olacak kadar bilgili olduğu için, Muhammed Lütfi’nin ilk eğitim ve öğretimiyle bizzat babası Hace Hüseyin Efendi ilgilenmiş ve oğluna iyi bir eğitim vermiştir. Hicri 1307 yılına kadar Hasankale’de babasının gözetiminde dini eğitime devam eden Muhammet Lütfi, 1307 yılında yani 22 yaşında Pasinler’deki Sivaslı Camii’ne imam olarak tayin edilmiştir. İmamlık görevi sırasında ilme olan düşkünlüğü ile dikkati çekmiştir. Yeteneği ve güzel ahlakıyla Erzurum’daki alimlerin, şehrin ve Hasankale’nin ileri gelenlerinin ve bütün halkın takdirini kazanan Muhammet Lütfi Efendi, aynı yıl babasıyla birlikte Bitlis’e giderek “ravza-i darü’l-eman’ yani güvenli bir evin bahçesi olarak nitelediği Hoca Pir-i Küfrevi’ye intisap etmiştir.
Bir müddet Bitlis’te Hoca Küfrevi’nin yanında kalıp onun bilgisinden istifade eden Muhammet Lütfi Efendi, Küfrevi’nin seçkin bir halifesi olarak Hasankale’ye dönmüş ve görevine devam etmiştir.
Daha sonra Erzurum’un merkez köylerinden Dinarkom’a tayini çıkan Muhammet Lütfi Efendi, o sırada çıkan 1. Dünya Savaşı’nın başlarında burada kalmış, Rusların 1916 yılında Muş, Bitlis, Van ve nihayet Erzurum’u işgal etmeleri üzerine görevini bırakıp yanına babası Hace Hüseyin Efendi’yi de alarak Erzurum’a gelmiş ve hemen Türk Ordusu’na katılmak için başvuruda bulunmuştur. Ancak, kendisini yakından tanıyan bir komutanın “Hocam, Türk milletinin harp edecek asker kadar, sizin gibi alimlere de ihtiyacı var. Siz halkımızı bilgilendirmeye devam ediniz” diyerek onun müracaatını kabul etmemiştir. Muhammed Lütfi Efendi de babasının iznini almış, onu Erzurum’da güvenli olduğunu düşündüğü Kavakkapı mahallesindeki bir dostunun evine yerleştirerek, imamlık göreviyle o zamanlar Erzurum’a bağlı olan Mamahatun yani Tercan’ın Yavi nahiyesine gitmiştir.
Ruslar, işgal ettikleri Erzurum’da uluslar arası anlaşmalar çerçevesinde hareket ederek fazla bir yıkım ve zulüm yapmamışlar, sadece Erzurum’un yönetimini ellerinde bulundurmuşlardır. Bu bakımdan Muhammet Lütfi Efendi de işgal sırasında Yavi’deki görevini sürdürmüştür.
Fakat Rus ordusunun içerisinde hem subay hem de er olarak çok miktarda Ermeni bulunmaktaydı. Bu Ermeni askerleri, Rusların müsaade etmeyeceklerini bildikleri için Erzurum’la ilgili kötü emellerini gizlemiş, ara sıra fırsat bulunca Erzurumlulara ufak çaplı baskılar uygulamışlardır. Bu da halk tarafından ve o zamanlar Azerbaycan’dan Erzurum’a gelmiş bulunan gözlemcilerce Ruslara bildirildiği için Ermeni askerleri yapmak istedikleri çirkinlikler ve zulümleri yapmak için fazla fırsat bulamamışlardı. Diğer taraftan asıl büyük tehlike olan Erzurum çevresindeki Ermeni çeteleri de şehre girmeye cesaret edememişlerdir...
PROF. DR. H. ÖMER ÖZDEN

 


Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK)
Adres : Cumhuriyet Caddesi Kızılay İş Merkezi Kat 3 / 2 YAKUTİYE ERZURUM Telefon : (0442) 233 38 20
Tasarım : www.e-erzurum.net