Menu


Hava Durumu



   Haftalık Yazılar

Alvarlı Efe'nin Erzurum'un Kurtuluşu'na Katkıları (1-2)

Alvarlı Efe'nin Erzurum'un Kurtuluşu'na Katkıları-1
Muhammet Lütfi Efendi’nin Yavi’de imamlık yaptığı sıralarda Erzurum, Rusların işgalinde bulunmasına rağmen Ruslar, Ermenilerin çirkin emellerine mümkün mertebe engel olmasına oluyorlardı ama o sıralarda Rusya’da Bolşevik ihtilali yapılıp da çarlık yönetimi devrilince, yönetimi ele geçirenler tarafından Doğu Anadolu’daki Rus ordusu geri çağrılmıştır. Tarih, 25 Ekim 1917’dir ve o güne kadar zulme mani olan Ruslar, asıl büyük zulmü çekilirken yapmış ve işgali kaldırmamıştır. Rus ordusu, Erzurum’da, emir-komutası bir Rus subayında bulunmak kaydıyla, askerlerinin büyük bölümü Ermenilerden oluşan küçük bir birlik bırakarak şehirden ayrılmıştır. Bu da bir anda hem Rus ordusunda bulunan Ermeni askerlerin, hem de civar dağlarda sinmiş bekleyen Ermeni çetelerinin iştahını kabartmıştır. Rus ordusundaki Ermeni askerlerinin çağırmalarıyla derhal Erzurum’a giren bu çeteler, geldikleri günden itibaren yavaş yavaş şehri ele geçirmenin, Türkleri Erzurum’dan uzaklaştırmak veya tamamen yok etmenin planlarını yapmışlardır.
O yıllarda Osmanlı ordusu muhtelif cephelerde savaştığı için Erzurumlu gençler ve orta yaşlı erkeklerin tamamı Yemen’de, Çanakkale’de veya başka cephelerde savaşırken ya şehit olmuşlar, ya esir ya da kayıp olarak cepheden geri dönememişlerdir. Bu sebeple şehirde ihtiyar erkeklerle, oğullarının, kocalarının veya kardeşlerinin yollarını bekleyen genç kız, kadın ve çocuklardan başka kimse de bulunmamaktadır. Buna rağmen Erzurumlular, nasıl daha önce Ruslara karşı şehri savunmuşlar, sonra işgal sırasında tedbirler almışlarsa, Ermeniler şehre hakim olduğunda da onlara karşı mahalle ve sokak savunma hatları oluşturarak ellerinden geldiğince Erzurum’u ve kendilerini savunmaya çalışmışlardır.
Ruslar çekilirken silah ve mühimmatlarını geri dönecekleri gerekçesiyle Ermenilere bırakarak gitmişlerdi. Bu sebeple Ermenilerin ellerinde gelişmiş silahlar ve toplar bulunuyordu. Erzurumluların ellerinde ise çok eski birkaç silahın dışında balta, bıçak gibi kesici aletlerden başka silah bulunmuyordu.
Her mahallede direniş birlikleri oluşturan Erzurumlular, gece gündüz bacalarda nöbet bekleyerek, Ermenileri mahallelere yaklaştırmamak için ellerinden geleni yapmışlardır. Olabilecek baskınlar için ve günlük gıdalarını temin edebilmek için de evler arasında geçiş yerleri açmış, bazı evlerin de altlarını kazıyarak saldırı zamanlarında saklanacak yerler inşa etmişlerdir. Ayrıca özellikle genç kızlarla kadınların da evden dışarı çıkmamalarına özen göstermişlerdir.
Ermeniler, Erzurum’un tamamını ele geçirmek niyetinde oldukları için önce Rus komutanın elindeki yetkiyi baskıyla almış ve gücü ellerine geçirince de tam bir çapulculuk ve savaş şartlarına aykırı davranışlar sergileyerek her geçen gün daha da azgınlaşmışlardır. Ermeniler, çeşitli aldatmacalarla Erzurumluları evlerinden çıkarmanın peşine düşmüşler, iş ocaklarında çalıştırma bahaneleriyle evlerinden aldıkları Erzurumlu çocuklar ve ihtiyar erkekleri götürüp bugün Yanık Dere olarak isimlendirilen mevkide önce kurşuna dizip sonra da yakarak şehit etmişlerdir. Bu sebeple bu mevkiye sonradan bu ad verilmiştir. Daha sonra Ermeniler, mahalleleri topa tutup sonra da evlere baskınlar yaparak akla hayale gelmedik yağmalar, baskılar, işkenceler, zulümler yapmaya başlamışlardır.
Ermenilerin amacı, büyük Ermenistan’ı kurmak olduğu için Doğu’daki bütün Türkleri yurtlarından uzaklaştırmak istiyorlardı. Bunu gerçekleştirmek için de her türlü işkenceyi deniyorlardı. Şehirde tam anlamıyla bir korku ve zulüm hakim olmuş, Ermeniler hem şehir merkezinde hem de köylerde Türkleri katletmeye başlamışlardır. Kundaktaki bebekten yaşlılara kadar kadın erkek ayırt etmeksizin önlerine çıkan herkesi öldürüyorlar, insanları evlerinden çıkarabilmek için her türlü hileye başvuruyorlardı.
Ermeniler, şehirdeki direnişi organize eden şehrin ileri gelen şahsiyetlerinden ele geçirebildiklerini ve Azerbaycan’dan gelen ve savaş koşullarına aykırı hareketleri denetleyip uyaran gözlemcileri Osman Ağa ve Ezirmikli konaklarında tutsak etmişler ve fırsatını bulunca da onları diri diri yakıp şehit etmişlerdir. Köylerde de benzer katliamlar yapan Ermeniler, Erzurum’un Cinis, Alaca, Duççu ve daha birçok köyünde binlerce Türk’ü yakarak, kurşunlayarak şehit etmişlerdir.
Ermenilerin Erzurum’daki bu zulümlerine çok içerleyen Muhammed Lütfi Efendi, bu acı günlerden duyduğu ıstırabı şu dizelerle ortaya koymuştur:
Kopdu bugün kıyamet
Yeryüzü alkan oldu
Görülmemiş alamet
Kandan bir tufan oldu
Lale yanak gül yüzler
Gonce dehan dür sözler
Hançerlendikçe sızlar
Bedenleri kan oldu
Yavrular ağladıkça
Ciğerler dağladıkça
Hançerler bağladıkça
Cesede bî-can oldu
İslam sızlar Huda’ya
Arş sallanur sadaya
Dağlar gelir nidaya
İslam perişan oldu
İslam hânumânıyla
Kurtulmaz bir cânıyla
Herkesin öz kanıyla
Saçları elvan oldu
Yiğitler baltalanmış
Öz kanına boyanmış
Körpe kuzular yanmış
Ateşde biryan olmuş
Kanlı bazar kuruldu
Boyunları buruldu
Kan harmanı görüldü
Gören âdem kan oldu
Lütfi fi‘l-i Huda’da
Noksan mı ya irade
Te’sir yok bu sadada
Adem ki hayvan oldu
Muhammet Lütfi Efendi, yaptıkları insanlık dışı zulümlerle Ermenilerin artık insanlıktan çıktıklarını ve hayvanlaştıklarını hatta onların artık aşağıların en aşağısı olan esfel-i safilini bile geçtiklerini ifade etmektedir.
Yavi’de imamlık yapan Muhammet Lütfi Efendi, tepkisini sadece şiir yazarak ortaya koymamakta, aynı zamanda Yavilileri ve çevre köylüleri Ermenilere karşı tedbir almaları için sürekli uyarmakta ve olası saldırılara karşı da bilinçlendirmektedir. Ermenilerin köylerde ve şehirde yaptığı insanlık dışı işkenceler şiddetini arttırınca Muhammed Lütfi Efendi, Yavi’de görev yaptığı camide Cuma namazında insanları oldukça etkileyen bir vaaz vermiştir. Cumaya gelenler orta yaş ve üzeri erkeklerdi; çünkü gençler zaten cephelerde savaşıyorlardı. Yaptığı vaazda kısa fakat çok etkili ifadelerle şunları söylemiştir.
PROF. DR. H. ÖMER ÖZDEN

Alvarlı Efe’nin Erzurum’un Kurtuluşundaki Rolü-2
Muhammet Lütfi Efendi, Cuma namazı öncesinde yaptığı vaazında, Ermenilerin yaptıkları zulümlere sessiz kalınamayacağını belirterek şunları söylemiştir:
“Ruslar memleketimizi işgal etmişken, daha düne kadar iç içe yaşadığımız, komşumuz diye hürmet ettiğimiz Ermeniler, çoluk çocuk, kadın kız, yaşlı genç demeden eşi emsali görülmemiş bir katliama girişmişken; bayrak, vatan elden giderken; millet, devlet yok edilmek istenirken; din, iman tehlikede iken biz burada nasıl ibadet edebiliriz? Şimdi dini, imanı, namusu, şerefi, istiklali, bayrağı, devleti, milleti kurtarma zamanıdır… Hürriyeti olmayana Cuma namazı kılmak farz değildir. Ben Allah yolunda, dinim, devletim, bayrağım ve milletim için savaşmaya gidiyorum. Benim gibi düşünenler, benimle gelsinler.”
Bu etkili konuşma, camidekilerin hepsini ağlatmış ve “canımız Allah’ımıza, vatanımıza, bayrağımıza, devletimize feda olsun Efem, sen neredeysen biz de oradayız” diyerek Muhammed Lütfi Efendi’ye gönülden destek vermişlerdir. Cuma’nın sünnetinden sonra da hutbede benzer bir konuşma yapan Lütfi Efendi, her karış toprağı için en az bir şehidin verildiği bu topraklara sahip çıkmanın her Türk’ün boynunun borcu olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle vatan için herkesin, evinde silah namına ne bulursa alıp kendisine katılmasını söyleyerek “şehadet şerbetini içmeyi arzu edenler, işte vatan için şehit olma günüdür!” diyerek namazı kıldırmış ve namaz sonrasında 60 kişilik bir milis gücü kurarak Ermenilerin Ruslardan devraldığı önemli bir cephaneliğin bulunduğu Oyuklu Köyü’ne doğru yola çıkmışlardır.
Muhammed Lütfi Efendi, bu eğitimsiz milis gücüyle 9 Mart 1918’de Ermenileri yenilgiye uğratarak püskürtmüş ve Oyuklu Köyü’nün hemen yanı başındaki silah ve mühimmat deposunu ele geçirmişlerdir. Bu başarının ardından Muhammet Lütfi Efendi, Ermenilerin Türk köylerinden çalıp depoda sakladıkları gıdaları etraftaki köylere dağıttıktan sonra yanındakilerle birlikte silah ve cephanelikten yanlarına alabildikleriyle birlikte Türk Ordusu’na katılmak üzere harekete devam etmişlerdir. Muhammet Lütfi Efendi, emrindeki silahlı milis gücüyle yol boyunca birçok Ermeni çetesiyle çarpışarak, Haydari Boğazı’ndaki Zerdige Köyü’ne kadar gelmiş bulunan Türk Ordusu’na iltihak etmiş, onun katılması ordu içinde bir heyecan ve moral oluşturmuştur. Muhammed Lütfi Efendi ve milis gücünün de aralarında bulunduğu Türk Ordusu, 12 Mart 1918’de gün doğarken Erzurum’a girmiştir. Şehri Ermeni eşkıyalardan temizleyen Türk Ordusu, Ermenilerin peşinden gitmeye devam ederken Muhammet Lütfi Efendi de doğruca babasının kaldığı eve koşmuş, ancak onu, Ermeniler tarafından kafasına tüfek dipçiğiyle vurularak ağır yaralanmış bir halde bulmuştur. İkindiye kadar babasıyla meşgul olan ve onu iyileştirmeye çalışan Muhammet Lütfi Efendi, akşama doğru vefat eden babasını, Kavakkapı kabristanına defnetmiştir.
Muhammet Lütfi Efendi, Erzurum’un Ermeni zulmünden kurtarılmasından sonra Yavi’den Hasankale’ye dönmüştür. Kendisine teklif edilen Hasankale Müftülüğü görevini kabul etmemiş, yakındaki Alvar Köyü halkının davetini reddetmeyerek 24 yıl boyunca orada imamlık yapmıştır. Bundan dolayı halk arasında, ‘Alvarlı Efe Hazretleri’ adıyla meşhur olmuştur.
Alvarlı Efe Hazretlerinin, ilk eşinin ölümünden sonraki evliliğinden iki kız ve iki de oğlu dünyaya gelmiş, bunların da üçü küçük yaşlarında vefat etmişlerdir. Hayatta sadece Seyfettin isimli oğlu kalmıştır. İkinci eşinin ölümünden sonra tekrar evlenmişse de ondan ve onun ölümünden sonra evlendiği dördüncü ve onun da ölümünden sonra evlendiği beşinci eşinden çocuğu olmamış ve onun neslini hayattaki tek evladı Hacı Seyfettin Efendi devam ettirmiştir.
1939 yılında hastalanan Alvarlı Efe Hz.leri, tedavi için Erzurum’a gelmiş, doktorların şehirden ayrılmasının uygun olmayacağını söylemeleri üzerine, köy halkından izin isteyerek, Erzurum’da Mehdi Efendi Mahallesi’nde kiraladığı bir eve yerleşmiş, burayı kendisine dergah yapmış, irşat ve ilmî faaliyetlerine burada 16 yıl devam etmiştir. 1947, 1949 ve 1950 yıllarında üç kez Hacca gitmiştir. On altı yıl boyunca o, Erzurumluları, bütün Erzurum halkı da onu çok sevmiş ve saymış, adeta başının tacı yapmıştır.
12.03.1956 yılında Erzurum’da vefat etmiştir. Cenazesi çok kalabalık bir cemaat eşliğinde vasiyeti üzerine Alvar Köyü’ne götürülüp orada toprağa verilmiştir.
Eseri
Alvarlı Hace Muhammet Lütfi Efendi’nin, Hakikatlerin Özü anlamını taşıyan ‘Hulâsatü’l-Hakâyık’ adlı hacimli bir şiir kitabı bulunmaktadır. O, duygularını, inancını, şikayetlerini, kısaca anlatmak istediği her şeyi şiirleriyle anlatmıştır. Eser, bir mukaddime ve ‘Bir Hatıra’ başlığı ile başlamaktadır ki bu mukaddime, Alvarlı Efe’nin oğlu Seyfettin Mazlumoğlu tarafından, kitap yayınlanmaya hazırlanırken yazılmıştır. Hatıra ise Efe’nin, oğlu Seyfettin Mazlumoğlu’yu son günlerinde yanına çağırarak ‘yaz!’ diye başlayıp yazdırdığı uzunca bir şiiridir. Efe’nin, yaşadığı hayat boyunca yaptığı işlerden duyduğu gönül hoşluğunu anlattığı ve her kıtanın sonunda sevenlerine
“Hükmüllahe razı olsun gönüller
Hicran ateşine yansın gönüller”
diyerek veda ettiği bu şiir, içerisinde birçok öğüt bulunması bakımından da önemlidir. Eser, bu şiirle başlayıp 11 gazelden oluşan Arapça Gazeller ile yedi şiirden meydana gelen Farsça Gazellerle devam etmekte ve kitap asıl bundan sonra başlayan Türkçe şiirlerden oluşmaktadır. Türkçe olarak yazdığı şiirler arasında 61 beyitlik bir silsile-i şerif, 76 beyitlik bir İlticaname, 198 beyitten oluşan bir Mirac-ı Nebi veya Miraciyye, ilk 197 beyti aruz, son kısımları ise hece vezniyle yazılmış bir Mevlid-i Nebi, hece ve aruz vezniyle oluşturduğu 726 şiirden oluşan büyük bir divan, mesneviler, destanlar, mersiyeler ve manilerle ferd diye nitelediği kıtalardan oluşmaktadır. Bu şiirlerden bazıları oldukça uzun olup bazen aynı şiir içinde birkaç aruz vezin kalıbı veya farklı hece ölçüleri kullandığı olmuştur.
Divanında nazım şekillerinden gazel, kaside, ilahi, mesnevi, mersiye, kıt’a gibi çeşitli divan şiiri türlerini rahatlıkla kullanmıştır. Şiirlerinde çeşitli konularda öğütler, uyarılar, telkinler bulunmaktadır.
Alvarlı Efe’nin bu eserinde her eğitim düzeyine göre farklı hitap tarzları bulunmaktadır. O, sanat icra etmek için yazdığı şiirlerde üst düzey bir üslup kullanmışken, eğitici tarzda yazdığı şiirlerinde herkesin anlayabileceği bir üslup kullanmıştır.
Şiirlerinin konuları arasında din ve ahlak önemli bir yere sahiptir. Bunun nedeni de onun yaşadığı yıllarda din eğitimi alanında görülen yetersizliktir. İnsanlar, istedikleri gibi bir dini eğitim alamadıkları için Alvarlı Efe de şiir yoluyla dini ve ahlaki konuları öğretme yolunu seçmiştir. Çünkü şiir, hem akılda kolay kalan bir özelliğe, hem de etkili bir anlatıma sahiptir. Onun bu yolu tercih etmesi, Erzurum ve çevresinde şiirlerinin dilden dile dolaşması sonucunu doğurmuştur. Hatta Erzurum’un medar-ı iftiharı olan Naim Hoca gibi büyüklerimiz, onun divanını ezberlemişler ve Erzurumlulara sürekli okumuşlardır.
PROF. DR. H. ÖMER ÖZDEN

 


Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK)
Adres : Cumhuriyet Caddesi Kızılay İş Merkezi Kat 3 / 2 YAKUTİYE ERZURUM Telefon : (0442) 233 38 20
Tasarım : www.e-erzurum.net