Menu


Hava Durumu



   Haftalık Yazılar

ERZURUM’UN KURTULUŞU ÜZERİNE

“Büyük Askerler!

Siz iki sene evvel Erzurum’u kurtardınız şimdi de Erzurum devleti, milleti kurtarıyor.”

Erzurum Yatılı Yetimler İlk mektep öğrencisi Emrullah Efendi.”
13 Mart 1920.
Efendiler!
Bir kere başımızı sağımıza çevirelim, bakınız ne göreceğiz? Bir meydan-ı Kerbela! Evet; solumuza dönelim, bakınız ne seyredeceğiz: Evet; bir meşhed-i Hüseyin (şehit Hüseyin’in gömüldüğü yer) değil mi? “
Albayrak Mektebi” muallimlerinden Raci Efendi.

13 Mart 1920

Dr. Zeki Başar’ın “Kurtuluş Yazılarıyla Erzurum” [1] adlı kitabı 31 sayfa olarak 12 Mart 1957 yılında ağır ekonomik zorluklar altında da olsa yayınlanmıştır. Bu eseri okurken şu aklıma geldi; Erzurum’un kurtuluş şenlikleri ve kutlamaları Milli Mücadele yıllarında nasıl yapıldı ve şenlikler de neler söylendi, neler yazıldı? Ben bu yazımda sizinle Milli Mücadele’ye önemli katkıları olan ve Erzurum’da yayınlanan Albayrak Gazetesi’nde [2] kurtuluş kutlamaları hakkında verilen haberi sizlerle paylaşacağım. Gazete, 15 Mart 336/1920 tarihli ve 76 sayılı nüshasını “Matem-i Neşe” ana başlığıyla Erzurum’un kurtuluş kutlamalarına ayırmış. Ana başlığın altındaki alt başlık ise “Erzurum Kurtuluş Gününün Üçüncü Sene-i Devriyesi Merasimi” deniliyordu. Kurtuluştan üç yıl geçmiş 1920’lere gelinmişti.


Milli Mücadele yıllarında Erzurum Vilayetine idari taksimatta şu ilçeler bağlıydı; Iğdır dâhil Beyazıt(Doğubeyazıt), Karakilise (Ağrı), Tutak, Eleşkirt, Kiği, Hasankale, Narman, Yusufeli, İspir, Bayburt, Tercan, Oltu, Tortum, Hınıs [3]. Rus orduları ve Ermeni isyancıları batıdan doğuya doğru çekiliyordu. Dolayısıyla Erzurum’un batı ilçeleri daha önce, doğu ilçeleri daha sonraki tarihlerde kurtarılıyordu. Kendisine bağlı ilçelerle beraber hemen hemen toprak bakımından Türkiye’nin en büyük vilayetlerinden biriydi. Erzurum’un kurtuluşu demek tüm ilçelerle beraber koskoca öz vatanın yeniden kurtuluşu demekti.


Birinci Cihan Harbinden önce şehrin kazalarıyla beraber nüfusu 815.183 bin idi. Bu nüfusun 673.297’si Türk(Müslüman), 125.657’u Ermeni, 4859’u Rum, şehir merkezinin nüfusu 21.000 kişiydi. [4] 17 Aralık 1919 yılında 415.399 bin kişiye düştü. Erzurum, savaşta yaklaşık 400.000 bin kişiyi kayıp etmişti.

Albayrak Gazetesi kendisine “Vilayât-ı Şarkiye Ermenistan Olamaz.” sözünü başlık yapmıştı. Erzurum’un kurtuluşu bir yandan da bu yurdun ebedi olarak “Türk Yurdu” olmasını da sağlıyordu. Yine kurtuluşu çok zor şartlarda sağlayan şehir, ardından yaptığı kongreyle de, kendinin kurtuluşu gibi, vatanın kurtuluşunun başlamasına da sebep olan ilk milli hükümet nüvesinin doğduğu ve hız aldığı [5] “Kongre Kenti” payesini alıyordu.
Albayrak Gazetesinin yazdığına göre; şehrin kurtuluşunun üçüncü yıl dönümünde yapılan tören, 13 Mart 1336 / 1920 Cumartesi günü “Ali Ravi Kışlası’nda”, askerlerle, halk, devlet memurları ve mektep öğrencilerinin katılımıyla saat 10.00’da başladı.


Tören, gazetenin başlığında da belirttiği gibi “Matemi Neşe” içerisinde yani şimdiki anlamıyla, bir yandan elemin, ıstırabın, aldatılmışlığın, ihanetin, acının ve kederin, bir yandan da sevincin, neşenin, umudun, kendine güvenin, bağımsızlığın iç içe yaşandığı bir ruh haleti içerisinde yapılıyordu.
Gazete tören hakkında bilgi vermeden önce şu değerlendirmeyi yapıyordu.
“Matemi Neşe
Erzurum Kurtuluş Gününün Üçüncü Sene-i Devriye Merasimi

13 Mart Cumartesi günü memleket en heyecanlı bir gününü yaşadı, her zaman başkaları için yaşayan yüreğinde o gün yalnız kendi dertlerinin, elemlerinin, matem-i neşelerinin coşkun hisleri çalkandı. Bu, Erzurum’un ikinci (Aslında, yukarıda belirtildiği gibi, üçüncü kurtuluş yıldönümü. Burada yanlışlıkla ikinci yazılmış. Z.S) kurtuluş gününü, 5 kanlı harp yılının Türk’ten koparıp ta iki sene hilalin aziz gölgelerinden ayırdığı matemli zamanların neticesine tesadüf ediyordu. 332/1916 senesi şubatın ikinci günü memleket dağılan çehresini sararmış görmüştü. O gün Türk orduları çekiliyor, yerine Rus orduları giriyordu. Bu vaziyet karşısında memleketin asıl halkı mütereddit ve muzdarip kaldı. Hicretin meşakkatine, yani atılacakları karanlık ve meçhul sahanın bin bir renk elemine ve mahrumiyetine tahammül edebilenler kışın azgın fırtınalarına göğüs vererek hicret ediyorlar. Diğer kısmı, mecbur olarak esaret ve iftirak (ayrılık, dağılma) yarasına boyun eğiyorlardı. Tam iki sene memleket böyle hilalin mübarek gölgelerinden uzak, içinde kalan evlatları esaretin, çıkanlar ise hicretin ıstırabıyla bir ömrü elem yaşadılar.

Nihayet bir gün Erzurum, üstünden düşman kartalının çekildiğini fakat yerine kızıl ve vahşi bir kâbusun konduğunu hissetti. Bu, büyük bir inkılâbın mukaddime-i infilakında bulunan Rus ordularının memleketi terk etmeleri ve yerine Ermeni idaresinin kurulması idi. Ermeni idaresi demek; her zulmü, her cinayeti şiar-ı milliyenin bir fiil-i mukaddesi tanıyan nankör ve haydut milletin memlekete hâkim olması demekti.

Artık kendi kendinden olmayan her şey yakılacak, yıkılacak, boğulacaktı. Binaenaleyh üç ay süren bu kanlı idare, yaktı, yıktı, boğdu. Ne kalbinde insani bir his, ne vicdanında mukaddesat tanıyan bir mertlik duymadan yuvaları enkaza çevirdi. Yaktığı ve kestiği binlerce Müslüman başından medeniyetin arzı riyakârına bir abide ihda (hediye) etti. Bu müddet içinde zavallı Erzurum öyle bir hale geldi ki, artık her çıkan nefes son yadigâr-ı hayat oluyordu. Çünkü toplara, tüfeklere bin türlü vesait-i tahribiyeye karşı zavallı memleket bir küçük hançere bile malik değildi, fakat her zulüm idaresinin netice-i tabiyesi olan sükût nihayet gece Ermeniliğin başı üzerinde patladı. Türk kahraman ve fedakâr ordusu yetişerek memleketi kurtardı.

Bu kurtuluş günleri mamur bir şehir yerine, içinde hala insan cesetleri yanan bir harabe takdim etti. Ve iki ayrılık senesini gerilerde geçirenler memlekete kavuştuklarında bir mezar önünde birleştiler; bu mezar; Ermeniliğin medeniyet asrına ithaf ettiği abide idi. İçinde binlerce mazlumun iskeletleri çatırdıyordu. İşte 13 Mart bu güne tesadüf eylemekle üçüncü sene-i devriye-i istirdadını idrak eden memleket merasim-i mahsusa yaptı.”

Gazete, bu değerlendirmeden sonra Kazım Karabekir Paşa’nın [6] ve (Ahmet Reşit Tokçaer) [7] valinin katılımıyla törenin nerede, saat kaçta ve kimlerle yapıldığı haberine şöyle devam ediyordu:

“Milli ve vatani ve bütün işlerde büyük ve samimi bir alakadarlık gösteren muhterem kumandan memleketin bu büyük gününde kalbi merbutiyetini (bağlılığını) izhar etti. Sabahleyin bütün ahalinin iştirakiyle mektepler ve memurin “Aliravi Kışlası”na giderek burada kendilerini bekleyen askere iltihak ettiler. Merasime saat 10’da ibtidar (başlandı) edildi. Tertip edilen program mucibince başta ordunun kahraman kumandanı ve memleketin valisi olmak üzere çevrilen halka-i hürmet arasından bir yavrunun gür sesi işitildi. Bu; Leyli Eytam İptidası’ndan (Yatılı Yetim İlk Mektep) bu günün hatip genci, dünün şehit yavrusu, yarının bekçisi İrfan Efendi idi. Yüreğinde Ermeniliğin en büyük yarası sızlayan İrfan, zirde( aşağıda) suret-i münderiç ( sureti yer alan) nutkunu cidden hitabiyane ve beliğane irad etti.

NUTUK SURETİ

Büyük Askerler!

Hürmetli bakışlarıyla karşınızda duran biz küçük askerler Şark-ı Anadolu’nun yetim ve öksüz şehit çocukları. Bizim babalarımız analarımız bundan iki sene evvel bir haydut milletin kanlı baltalarıyla doğrandı. Siz her yoksulluğa katlanarak bu kış kıyamette imdadımıza koşmasaydınız bugün bizde kanlı gömleklerimizle Cenabı Allah’ın divanında bulunacaktık. Yalnız biz değil! Bütün Erzurum’un masum halkı, bütün şarkın nurlu nurlu insanları, muhterem anaları ve sevgili babaları için mukaddes varlıkları alındıktan sonra al kanlar içinde ebedi bir göç muhakkaktı. SİZ İKİ SENE EVVEL ERZURUM’U KURTARDINIZ, ŞİMDİ DE ERZURUM DEVLETİ, MİLLETİ KURTARIYOR. Biz kendi hissemize size küçücük kalplerimizle teşekkürler ediyoruz, ellerinizden ve yüksek alınlarınızdan öpüyoruz.

Ey sevgili kumandan babamız! Ve sevgili zabıtan amcalarımız! Bu kurtulan hissiyatımız, mevcudiyetimiz tamamıyla sizindir. Bizi yalnız Ermeni canavarları elinden kurtarmakla kalmadınız, pek büyük bir şefkatle bağrınıza da bastınız ve bizim babamız oldunuz, giydirip kuşandırdınız, besliyor, okutuyorsunuz. Bize elemli her acıyı unutturdunuz. Çırpınan şu küçük kalplerimizi dinlediniz. Şu masum ve nurlu bakışlarımıza bakınız, hep size şükran…

Ey din ve milletin zalim düşmanları! Bugün masumane duadan başka bir şeyi yapamayan bu öksüzler ordusundan kork ve titre…”
Bunu müteakip kürsüye gelen gürbüz bir Türk neferi şehit yavrusuna cevap verdi.

Ve bade (sonra) mevki hitabına çıkan Mithat Bey (Albayrak Gazetesinin başyazarı Süleyman Necati’nin kardeşi, gazetenin yazarı);

“Memleketin bu ateşin ve devrin hitabı (sona ermesi), Erzurum tarihi sükûtunun mühim bir sayfasını açtı. Gönüllerin hissedip vicdanların sızlandığı fakat bir türlü söylemek fırsatını talialarından (nişangâhın arkasına düşen ok gibi) alamadıkları yaraları teşrih (parça parça) etti.” derken, nutku, matemler meriye olmaktan ziyade, matemlerin amillerine(sebeplerine) nefret taşıyordu.

“Ne kadar temenni ediyorum ki, size felaket haberlerini ve matem günlerini haykırmaktan ziyade müjdelerin tebliğine memur olayım!” Cümlesiyle başlayan ve maatteessüf notu tamamıyla tutulamayan 1 Şubat felaketini ihsar eden sui idare amillerinden nefretle Erzurum’un sükûtuyla (düşmesiyle) uğradığı zarar ve ziyanlardan şiddetle bahsederek, 13 Mart kahramanlarının da Erzurum tarihinde kazandıkları ve dün kurtulan yurdun yarınki milli kurtuluş gününe büyük bir amil olduğu ve olacağını hürmetle andı. Ve şahsen menfur olduğu halde milli nokta nazardan bir fazilet olan kinle, ferdi ve içtimai yükselişin yegâne menbaı takdirin iki kutba terakki olduğunu anlatmış, dünkülere kin, bugünkülere takdir beslemek her yavrunun borcu olduğunu söylemiştir.

Mithat beyin bu yaraları teşrih (açan, yaran) nutku; kazandığı alkışların son bakiye-i ihtizazını(titreme) kulaklardan henüz toplamamıştı ki “ Albayrak Mektebi” beşinci sınıf talebesinden Hilmi Efendi, aşağıda sureti münderiç (yer almış) nutku kırata başladı. Ve bununla kanlar ve yaralar, elemler ve ölümler arasında kalan Erzurum’un o gün ki bahtına ağlarken, onu kurtaran orduya arz-ı şükran eyledi.

Devam edecek
Zübeyr SALTUKLU

 


Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK)
Adres : Cumhuriyet Caddesi Kızılay İş Merkezi Kat 3 / 2 YAKUTİYE ERZURUM Telefon : (0442) 233 38 20
Tasarım : www.e-erzurum.net