FATİHALAR, YASİNLER...
Ramazan’ın ilk haftası içerisinde ülke gündemini oluşturan konuların başında Ozan Arif’in kaleme aldığı sanatçı İsmail TÜRÜT’ ün seslendirdiği “Plân yapmayın plân” adlı şarkının internet ortamında şık olmayan bir kliple sunulması gelmekte; bu olay, birileri tarafından özel bir gayret sarf edilerek gündemde tutulmaya çalışılmaktadır. Bağlantılar kuruldu şarkıdaki sözlerden bazıları Hırant DİNK cinayeti sanıklarının isimleri ile irtibatlandırıldı. Agos gazetesinin önünde insan hakları derneği üyeleri protesto toplantısı yaptılar, cumhuriyet savcılıklarına suç duyurularında bulunuldu derken; konu ülkenin gündemine oturdu. Görünüşe bakılırsa polemiklerin bir müddet daha devam edeceği anlaşılmaktadır. Ortada bir takım garipliklerin olduğu açıkça görülmektedir de bu olayın haber niteliğinin her gün abartılı bir şekilde ekranlara yansıması oldukça düşündürücüdür. İnsan hakları adına ortalığı velveleye katanların maksatları üzüm yemek midir; yoksa bağcıyı dövmek midir? Toplum olarak bunu anlamaya çalışıyoruz Şarkıda geçen “Plân yapmayın plân” sözlerinden yola çıkarak da; asıl plân peşinde koşanların kimler olduğunu merak etmiyor değiliz. Bunların şarkıyı bahane edip çığırtkanlık yapanlar olmadığını nasıl garanti edebiliriz? “Bir insanı öldüren, bir âlemi öldürmüştür” düşüncesi ve ilkesi ile beslenen kültürün insanları olarak her türlü cinayetin karşısında olduğumuzu ve ülkemizdeki hassas dengeleri bozacak bu tür olayları tasvip etmediğimizi de ifade etmek isteriz. Ülkede gerilimi artırıcı her türlü eyleme şüphe ile bakmak yapılan çeşitli provakasyon tezgâhlarını da iyi okumak zorundayız. Sanatçı İsmail TÜRÜT tarafından alçakça bir tertip olarak tanımlanan klipin doğurduğu tepki kimlerin işine yaramıştır? Bu sorunun cevabı içinde olayla ilgili ipuçları bulabilir miyiz? Hepimiz Hırant’ız veya hepimiz Ermeni’yiz söyleminin tekrar ortaya çıkması tesadüfi midir, yoksa gerçek plân hazırlayıcılarının bir tertibi midir? Ermenistan’ da benzer bir olayda acaba kaç kişi çıkıp da hepimiz Türk’üz diyebilir; gerçekten merak konusu. Bu tür hadiselerde insan hakları savunucularını hep ön plânlarda görmekteyiz de; şehit cenazelerinde, masum insanlarımızın öldüğü Anafartalar Çarşısı’nda veya 650 kg.lık patlayıcının yakalandığı Sıhhıye önlerinde görmemiz mümkün olmamaktadır. Günlük hayatta kullandığımız her sözün ve cümlenin içerisindeki bazı kelimeleri seçerek her hangi bir menfi olaya bağlamak ustalık isteyen bir iş olmasa gerek. Cümleler, sözler maksadının dışında yorumlanırsa gerilimlere davetiye çıkarmak kaçınılmaz olur. Elbette ki eğri büğrü sözleri söyleyenleri sigaya çekecek molla kasımlar çıkabilir. “Bin atlı akınlarla çocuklar gibi şenlik / Bin atlı O GÜN dev gibi bir orduyu yendik” veya “Konsun yine pervazlara güvercinler; “hu hu” lara karışsın aminler, mübarek akşamdır, Gelin ey FATİHALAR, YASİNLER” Mısralarını okurken FATİHA, YASİN ve O GÜN kelimeleri bir olayın sanık isimleri olarak mı algılanacak?
Böyle durumlarda kişilerin niyetine göre kelimeler pekâlâ maksadının dışında kullanılıp herhangi bir olayla irtibatlandırılarak huzursuzluk çıkartılabilir. Önemli olan bu gibi kaos ortamından kimlerin istifade edip propaganda yapmasıdır, tartışılması gereken konu bu olmalıdır. Maksat neyse hüküm ona göre mi verilmek isteniyor, öğrenmek istiyoruz. Yoksa deliler ırmağından topluma su içirmek isteyenler mi var? Buyursunlar bu suyu kendileri içsinler. Bizler bu toplumun insanları olarak kültür mirasımızdan bize doğru akıp gelen içerisinde sevgi, barış ve hoşgörünün çağladığı sulardan içmek istiyoruz.
Erdal GÜZEL ER-VAK BAŞK.
|