YİNE TERÖR
Diyarbakır barosu’nun Alman Heinrich Böll vakfının desteğiyle düzenlediği “Türkiye’de Kürtler: Barış süreci için temel gereksinimler” başlıklı iki günlük toplantı, Diyarbakır Belediyesi tiyatro salonunda 350 konuğun katılımıyla devam ederken; Şırnak’ın Beytülşebab ilçesinde içerisinde yöre halkının olduğu minibüsü tarayan PKK militanları on üç vatandaşımızı katledip mübarek Ramazan ayında bile kan akıtmayı sürdürdüler. Konferansa katılanlar her ortamda barış ve demokrasi sözcüklerinin arkasına sığınan, kendilerini ülkenin akıl hocaları zanneden, dünün marksistleri şimdinin ılımlı İslam ve ABD yanlıları malum isimlerdi. Destekçileri ikinci Dünya savaşını çıkararak altmış beş milyon insanın ölümüne yol açan Hitlerin çocukları Almanlardı. Türkiye’deki Kürtler konusu bir Alman vakfını niye bu kadar ilgilendirir? Bu ilgiyi insanlığa ve barışa hizmet düşüncesinde aramamız mümkün görülmemektedir. Bu toplantı sırasında katılımcıların, Şırnak’ta katledilen insanlarımız için tepkisi ne olmuştur, neler hissetmişlerdir, saygı duruşunda bulunmuşlar mıdır? Kamuoyuna yansıyan bir tarafını görmedikte meraktayız. Katledilen on üç vatandaş bizim insanımızdı. DTP İstanbul milletvekili Sebahat TUNCEL “Kimse bizden kardeşlerimizi terörist ilan etmemizi istemesin” diyordu; acaba katledilen on üç mazlum’u da TUNCEL kardeşleri olarak görebiliyor mu? Sormak istiyoruz. Bu öldürülenleri kardeş olarak kabul edebiliyor musunuz; yoksa onlar sizin kardeşleriniz değiller miydi? Katliamdan kaçan yedi yaşındaki masum çocuğu bile gözlerini kırpmadan katleden zalimler ancak sizin kardeşiniz olabilirler. Yoksa kardeşlerinizin bir kısmını alkışlıyor, bir kısmı için de gözyaşımı döküyorsunuz? Hangi ülkedir ki: kendi varlığını hançerlemeye çalışanlara; statüler, yüksek maaşlar ve haklar vererek bağrında besler itibar gösterir? Onlara bu hakları verenlerin, aramızda kopmuş kol ve bacakları ile gezen gazileri veya şehit ailelerini gördükleri zaman yüzlerinin kızardığını sanmıyoruz. Haber bültenlerindeki manzaralar aynı idi, verilen demeçler klişe laflardı, şehitleri son yolculuğuna uğurladık, kanları yerde kalmayacak, terörün son çırpınışları gibi sözlerin inandırıcılığını çoktan kaybetmiş havada kalan söylemler olduğunu toplum olarak biliyoruz. Endişemiz o ki İmralı’da kuş sütü, kuru üzümle beslenen bebek katili yarın, öbür gün ABD’nin veya AB’nin dayatması ile salıverilirde insan haklarından sorumlu devlet bakanı olabilir; olmayacağını kim garanti edebilir ki? Zaten seçim öncesi istasyon meydanında atılan urganın idam yasası kaldırılarak terör başının boynundan çıkarıldığını bilmeyenlerde öğrendiler. Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK) olarak kızıl tugayların akibetleri veya bir gecede katledilen Bayder MAİNOF konusunda Almanya’da bir toplantı yapmak istesek, Almanlardan ilgi görmemiz beklenebilir mi,böyle bir toplantıya izin vermeleri mümkün olabilir mi?
Nasyonal sosyalizm veya Hitlerin kavgamını anlatmak isteyen bir teşebbüsün Almanya’da hoşgörü ile karşılanacağını ve itibar göreceğini kim söyleyebilir; aynı konu ile ilgili İsrail’de bir toplantı yapmak isteyenlerin nelerle karşılaşacaklarını tahmin etmemiz zor olmasa gerek. O halde burası Türkiye; yolgeçen hanıdır, burada her şey olabilir deyip sorumluluklarımızdan kurtulabilir miyiz? Bu topraklarda bir bayrak altında uzun yıllardan beri beraberce yaşadığımız aynı kıbleye yöneldiğimiz, Kürt kardeşlerimizle bir sorunumuzun olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Bu münasebetle insanımızı hedef alan ulusumuzu bölmek ve huzurumuzu kaçırmak, isteyen teröristlerin yaptıkları eylemleri kınayan bir tavrın ülkenin birliğinden yana olan Kürt kökenli vatandaşlarımızdan gelmesi en büyük arzumuzdur. Şırnak’ta katledilen on üç insanımız ve kalleşçe şehit edilen Mehmetçiklerimiz için Türkiye genelinde aklı başındaki samimiyetlerinden şüphe duymayacağımız Kürt kökenli esnafın, eşrafın, sanatçının, köylünün, iş adamının v.s kamuoyu önüne çıkıp bu terör örgütünü lanetleyecek bir tavır koymalarını içtenlikle temenni etmekteyiz.
Ecz. Erdal GÜZEL ER-VAK BAŞK.
|