Paris’te 1887’le1889 yılları arasında Gustave Eiffel'in firması tarafından, Fransız Devrimi’nin 100. yıl kutlamaları çerçevesinde düzenlenen Paris fuarının giriş kapısı olarak inşa edilen ve bugün yılda 6 milyon turistin gezdiği Eyfel Kulesi’ni gezerken en üst katta kuleyi yapan mühendis ve ekibinin bire bir insan mumyalarını gördüm. Niye bunlar bizde de yok diye hayıflandım. Tarihi eserlerimizi gezerken insan bu eserler karşısında derin düşüncelere dalıyor, insan soyunun başarılarını izliyoruz. Ancak kim yapmış, kimin emeği geçmiş pek az bilgi ve ilgi ile oradan ayrılıyoruz. Kitabeleri tahrip edilmemiş sanat eserleri tarihin en büyük tanığıdır. Milletlerin, uygarlıların tarihi, belgelerden daha çok sanat eserleriyle tarihtir. Bugünkü teknolojiyle her türlü sahte belge üretilmektedir. Batılılara ısmarlama tarih yazdırılmaktadır. Üçüncü dedesinin adını bilmeyen nesillere milattan önce dede arattırılmakta, sahte dedelerle bunlar sizin dedeniz dedirttirilmektedir. Ama sanat eserleri, kültürel yapılar böyle mi? Bunlar gözle görülerek inkâr edilemeyen en büyük belgelerdir. Ülkemizde vefat etmiş insanların kıymeti az da olsa var. Ancak yaşayanlarımızın hemen hiç kıymeti yok. Yaşadığımız mekânlar insanlarla değer kazanır. Batı medeniyetinin temelini oluşturan eski Yunan ve Roma, ahlaken iyiyi gerçekleştirerek mükemmelleşen insanın, fiziki güzelliğinin de bu mükemmelliği tamamlaması gerektiğini düşündü. Bu düşünceden hareketle bire bir sanat değeri olan mermer insan heykelleri yaparak geçmişi yaşattı. Bugün bunların yanına kültür evleri, sanat müzelerini de ekledi. Biz, değer verdiğimiz insanların sanat ve kültür evlerini oluşturamadık, mezarlarını ve türbelerini güzel süslemelerle bezeyerek yaşattık. Bu açıdan mezar ziyaretleri en çok bize ait bir adettir. Suudi Krallığı, Vahhabi mezhebi inancı gereği ülkesinde var olan tarihi eserleri ve mezarları yıktı. Çünkü bu ülkenin sanat, tarih, medeniyet ve kültür diye bir derdi yok. Bizim birçok aklı evveller de bu zihniyeti din adına benimsediği için ellerine geçen eserleri yıkmakla meşguller. İnsan eşyaya biçim veren ve onu anlamlı kılan bir varlıktır. Bugün kentimize gelen turistler, tarihi eserleri gezerken bu kentin değerine değer katmış insanların sosyal hayattaki yerini de öğrenmek istiyorlar. Nasıl bir mekânda yaşamışlar ne giymişler sorularına cevap aramaktadırlar. Kültüre dayalı hayatı anlamak istiyorlar. Ukrayna ve Rusya’dan gelen turistlerin kentimize geldiklerinde ilk sordukları soru; Puşkin’in Erzurum’da kaldığı ev neresidir? Kentimizde sadece Atatürk evi haricinde gezdireceğimiz neresi var? Atatürk’ün kaldığı ev örnek alınarak güzel şeyler yapılabilir. Erzurum’un sanat ve zanaat hayatını anlatan bir han, ya da bir müze var mı? Esnaflar odası böyle bir Sanat ve Zanaat Müzesi kurabilir. Bin bir çilelerle ve büyük bedeller ödenerek kazanılmış yurdumuzun çok az kentinde savaş müzesi var. Milli Mücadele tarihimizin en gözde kenti olan, Erzurum Kongresini yapan, Atatürk’ün nüfusa kayıtlı olduğu bir kentin kongre müzesi daha da geliştirilebilir. Hele hele Erzurum gibi bir kentin savaş müzesi yoksa bu ona ayıp olarak yeter. Kentimizin ilim ve irfanında önemli yeri olan Erzurum Lisesinde öğretmenlik yapmış Ahmet Hamdi Tanpınar gibi değerli insanların Erzurum lisesinde bir Bilim ve Sanat Müzesi oluşturulamaz mı? Mevlana müzesi örnek alınarak kentteki güzel bir tekke ve zaviye onarılarak Alvarlı Efe Müzesi yapılmaması için bir neden yok sanırım. Kente, İbrahim Hakkı’nın çalıştığı Tillo’da ki tarihi yapının bire bir aynısı yapılarak Astronomi Müzesi ve Gözlem Evi kurulabilir. Ozanlık geleneğimizi anlatan Ozanlar Evi ve kent meydanına Reyhanî büstü yapılabilir. Spor alanlarını ilgilendiren dallarda özellikle de Cirit ve Kayak dallarında Kayak ve Cirit Kültür Evi çokta hoş olur. Atatürk Üniversitesinin kurucularını anlatan az da olsa bir fotoğraf sergisi var. Diğer kurumlar da bunu örnek alabilir. Erzurum’a hizmet etmiş sanat, edebiyat ve siyaset insanının yer aldığı Değerler Müzesi ya da Evi oluşturulabilir. Bu Türkiye’ye örnek olur. Kadınlarımızın el emeği göz nuru ile oluşturdukları ve geçmişimize ait geleneksel el sanatları ile ilgili bir Sanat Evi oluşturulabilir. Başta valilik ve kurumların binaları ruhu olmayan kupkuru binalar. Kentler sadece cesetleriyle yaşamaz, ruhlarıyla beraber yaşar. Bir mekânın değeri o mekânı şereflendiren insanlarla değer kazanır. Eğer bir kentin sorumluluğunu üstlenmiş insanlar bu duyarlılıktan habersizlerse, nasıl kendileri kendilerinden önceki kente değer katmış insanları görmemezlikten geliyorlarsa, onlar da görmemezlikten gelinir. Geçmişe vefa göstermeyenler, vefa bekleyemezler. Sokak, cadde isimlerini değiştirerek geçmişe vefalı olunmaz tam tersi vefasızlık olur. Tarih şuuru olmayanların gelecek şuuru da olmaz. Günlük yaşar, günlük ölürler.
OKU, YORUMLA ve PAYLAŞ ==>
https://www.doguturk.com/kentler-kulturel-degerleriyle-deger-kazanir-makale,328.htmlDOĞUTÜRK