Hemen her gün yazılı ve görsel medyada tanık olduğumuz cinayet, yaralama, hırsızlık, gasp, tecavüz, rüşvet, adam kaçırma gibi olayların çokluğu, toplum olarak hepimizi son derecede kaygılandırmaktadır.
Bu manzaralar; cinnet geçiren bir toplumu, asayiş konularındaki eksiklerimizi, hukuk sistemimizdeki sorunlarımızı hatırlatmakta ve hepimizi endişeye sevk etmekle birlikte, vatandaşın can, mal ve namus emniyetinin ne kadar güvende olduğu şeklindeki soruları da akla getirmektedir.
Giydikleri sahte polis kıyafetleri ile bir gazinoyu basıp, yüzlerce kişinin önünde genç bir bayanı saçlarından sürükleyip götüren şehir eşkıyalarının güvenlik kameralarına takılan görüntüleri vatandaş olarak hepimizi tedirgin etmişti.
Bu ahlaksızca olayın üç ay sonra ortaya çıkması ise daha vahim bir durum olarak göze çarpmaktadır.
Serseri mayınlar gibi dolaşan suç unsurlarının ne zaman ve nerede patlayacakları belli değil.
Yapanın yanına kar kalacağı şeklindeki algılamalar, kısa aralıklarla çıkarılan aflar, cezaların caydırıcı olmaması, adaletin geç işlemesi, suç ve suçlu sayısını tetikleyen önemli faktörlerdir.
Resmi kayıtlara göre; 2007 yılında ülkemizde toplam 275.000 hırsızlık olayı gerçekleşmiş ve her beş saatte bir cinayet işlenmiş, emniyet birimlerine yansımayan olayları da bu tabloya eklersek, suç karnemizin iç karartıcı olduğu görülmektedir.
Hatırlanacağı üzere Rahşan affıyla 40.000 üzerinde hükümlü salıverilmişti.
Aradan fazla bir zaman geçmeden hapishanelerin tekrar dolması, asayiş konusunda bazı endişeleri de beraberinde getirmektedir.
Ülkemizdeki hapishanelerin kontenjanlarının 75.000 civarında olduğu, şu anda ise ceza ve tutuk evlerinde 101.500 mahkûmun bulunduğu ifade edilmektedir.
Görüldüğü gibi hapishaneler tıka basa dolmuş vaziyette.
Suçun oluşmasını önleyici tedbirler alamıyorsak, hapishanelerimiz yeterli değilse, hakim ve savcı kadrolarındaki açıklar ile dosyaların fazlalığı adaletin gecikmesine yol açıyorsa, ortada ciddi sıkıntıların olduğu söylenebilir.
Mahkûmların seks ihtiyaçlarının getirilmesi bile düşünülürken, mağdurlar cephesinde böyle bir hassasiyetin olmaması da işin başka bir yönü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Adli tıbbın çelişkili raporları, polisin orantısız güç kullanımı, zaman aşımına uğrayan davalar, kısa aralıklarla çıkarılan aflar, adalet terazisinin bir parmakla mı tutulduğunu anımsatan uygulamalardır.
Suçu teşvik eden, gayrimeşru yaşamı özendiren TV dizilerinin cahil kitlelere afyon gibi yutturulması, suç işleme arzusuna sahip potansiyel kitleleri tetiklemektedir.
Mal, can ve namus emniyetini devletin adalet mekanizmasına emanet etmiş olan vatandaşın, yaşanan olumsuz örnekleri gördükçe kanunların kağıt üzerinde kaldığını zannetmeleri ve bu psikoloji ile yaşamaları kaçınılmazdır.
Kanunlar; "Toplumun üzerine atılmış bir ağ gibidir, kuvvetliler bu ağı yırtıp çıkarlar, zayıflar da bu ağlara takılır kalırlar" şeklindeki tanımlamaları hatırlatan örnekler, can sıkıcı bir durum olarak karşımızda durmaktadır.
Batının direktifleriyle idam cezası kaldırıldı, hapishanelerin kontenjanları ise çoktan dolmuş vaziyette.
Bu durumlar karşısında, suçlu sayısını azaltamıyor, hapishane kontenjanını artıramıyorsak, dava dosyaları zaman aşımından dolayı düşüyorsa, çözüm olarak yeni bir genel affın çıkma ihtimalinden söz edebiliriz.
Sayın adalet bakanı böyle bir affın asla çıkmayacağını söylese de geçmişteki örneklere bakarsak bu tür sözlerden sonra afların çıktığını hep görmüşüzdür.
Bu münasebetle yakında bir af çıkarsa sürpriz sayılmaz.
Nasıl olsa Jet Fadıl, Yahya Demirel gibi ünlüler zaman aşımından, teröristler de pişmanlık yasasından dolayı paçayı kurtarıyorlar.
Geriye kader kurbanları ve garibanlar kalmaktadır ki onların salıverilmesi de adalet terazisinin dengesini bozmaz diye düşünüyoruz.
Her zaman olduğu gibi ufukta namuslu vatandaşı zor günlerin beklediği gözükmektedir.
Allah yardım etsin… |