Musul’un Ekmeği Erzurum’un Suyu
Erzurum olarak uzun yıllardan beri her alanda kayıplar yaşadığımız ve ciddi sıkıntılar içerisinde olduğumuz malumunuzdur.
İnsanımızı toprağımıza bağlayacak tedbirleri alıp, istihdam alanları açamadık, kültürümüzü, sermayemizi, birikimlerimizi cömertçe göçe kurban verdik.
Kısaca elde avuçta ne varsa tüketip, kaybettik ve kaybetmeye devam etmekteyiz.
Geri kalmışlığımız, yoksulluğumuz, artık kader haline geldi.
Gerçeklerle yüzleşmektense, verilen teselli sözlerle nefes almaya çalışıp, ümit var adımlar atmaktan korkar haldeyiz.
Sosyo ekonomik yönden birikimlerimizin olmadığını, resmi rakamlar söylemektedir.
Birikim olarak geriye, şehrimizden bahsettiren bazı unsurlarımız kalmıştı; havamız, suyumuz ve dadaşlığımız gibi…
Hani; son kale diye sarıldığımız bu önemli özelliklerimizde elimizden kayıp giderse, acaba geriye ne kalır diye endişe duymaktayız.
Son günlerde havamızın ve suyumuzun kirlendiğine dair, ciddi ve çarpıcı haberler, hepimizi haklı olarak telaşlandırmaktadır.
Her ne kadar yetkililer "Endişe edecek bir durum yok" deseler bile, şehrin suyunu içen ve havasını teneffüs edenlerin, bu açıklamalar karşısında yeteri kadar ikna oldukları kanısında değiliz.
Tarihte söylenen ve dillerde dolaşan ünlü bir söz vardır "Musul'un ekmeği, Erzurum'un suyu meşhurdur" diye…
Musul'un ekmeğinin hala meşhurluğunu sürdürdüğünü bilmiyoruz ama Erzurum'un içme suyunda, kanserojen etkisi olan kimyasal maddenin tespit edildiğine dair ulusal medyada çıkan haber, sularıyla ünlü Erzurum'un bu konudaki meşhurluğuna gölge düşürdü diyebiliriz.
Güneş balçıkla sıvanmayacağına göre, bu haber karşısında nasıl tavır takınılacağı oldukça merak konusudur.
Eğer iddia edildiği gibi böyle bir kimyasal maddenin tespiti doğruysa, ciddi bir sıkıntıyla baş başa kaldığımız ortadadır.
Musluk suyunu kullanan okullardaki öğrencilerimiz, ev sakinlerimiz, inşallah ciddi bir risk altında olmazlar diye temenni etmekteyiz.
Fukara halkın, hazır su içecek kadar lüksü de olmadığına göre, yöneticiler nasıl bir kul hakkıyla karşı karşıya olduklarını hatırlamalıdırlar.
Sn. Çevre Bakanımız, kış gelmeden önce şehrimize gelmişlerdi de Erzurum'u modern bir Avrupa şehrine benzetmişlerdi.
Acaba bir davetle tekrar şehrimize teşrif edip, hava ve suyumuzla ilgili standartlarımızı ifade etseler, çok da yerinde olur diye arzulamaktayız.
Aylardan beri şehrin içme suyu ile ilgili sıkıntılara hepimiz şahit olduk.
Çamaşır suyu ve balık kokan, çamur akan sulardan, şehrin insanları olarak hep haberdardık.
Bu tür olumsuzlukların gelip geçici olduğu, yetkililer tarafından söylenince, ikna olduk ve rahatladık.
Neden sonra, içme suyundaki kanser yapan kimyasal maddenin tespiti ile ilgili haber duyulunca, rahatımızın kaçtığını söylemek durumundayız.
Konu ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyen yetkililer, suyumuzun temiz olduğunu, bilimsel veriler doğrultusunda kamuoyuna duyurdular.
Diğer taraftan bir başka bilim adamı ise yaptığı bir başka bilimsel çalışma sonucunda, suyun tehlikeli kimyasal maddeler taşıdığını, yine bilim ışığında dile getirmektedir.
Vatandaş olarak iki arada bir derede kaldığımızı söyleyebiliriz.
Karşımızda iki bilinmeyenli bir denklem durmaktadır, çöz çözebilirsen.
Toplumun ikna edilmesi konusunda, orta bir yolun bulunması şart gibi gözüküyor, bu yolu da sorumluluk mevkiinde olanların bulmaları gerekmektedir.
Aslında radyasyonlu çay içirtilen bir ülkenin vatandaşları olarak, ciddi bir direnç kazandığımızdan dolayı, aramızda "Suyumuzla ilgili dedikodulara pekte kulak asmamız gerekmez" diyen düşünce sahipleri de çıkabilir.
Havası, suyu kirlenmiş bu şehirde, Teyo Pehlivan kültürü ile nereye kadar yaşarız, Allah bilir.
Endişe taşımadığımız, korkularımızın olmadığı, gerçeklerin tartışıldığı bir Erzurum'u oluşturamazsak, gelecek nesillere nasıl bir miras bırakabiliriz?
-40 derecede, zor coğrafi şartlar içerisinde mücadele verirken, zehirli hava ve zehirli su ile yaşantımızın zora sokulması, kabul edilebilir bir durum değildir.
Halk panik içinde çeşmelere akın etmekte, su fabrikaları ise siparişlerini yetiştirmekte zorlanmaktalar.
Bu güvensizlik hali nereye kadar devam eder, kestirmek oldukça zor.
İnşallah durumlar kısa sürede düzelir ve yetkililer bu sıralarda çok moda olan "Özür dileriz" cümlesi ile yeni bir sayfa açabilirler |