Camii Avlusuna Taşınan Erzurumspor
Osmanlı'nın şehrimize kazandırdığı tarihi eserlerin başında, şüphesiz Lalapaşa Camii gelmektedir.
On altıncı yüzyılda ibadete açılan bu güzide camimiz, kim bilir; o günden bu güne, bildiğimiz veya bilmediğimiz ne kadar olaya tanık olmuştur?
Caminin musalla taşından kimler yolcu edilmiş, bahçesinde ne kadar protesto eylemi yapılmış, kürsüsünden, minberinden neler haykırılmış, mihrabından nice hocalar gelip geçmiştir?
Savaşlarda, depremlerde vs. ölen müminler için, sayısız gıyabı cenaze namazları kılınmış, az mı şehit cenazeleri kaldırılmıştır?
Bu hafta sonu, Lalapaşa Camii bahçesi ve musallası, ilk defa bir futbol takımının gıyabı cenaze namazının kılınmasına şahit oluyordu.
Ellerinde pankartları olan bir avuç samimi taraftar, -20 derece soğukta, Erzurumspor'un içinde bulunduğu vahim durumu "Belki birilerine duyururuz" diye, Erzurumspor için gıyabı cenaze namazı kılmak için bir araya gelmişlerdi.
Takımın sahipsizliği tablodan da belliydi.
Erzurumspor'a gönül vermiş birkaç futbol sevdalısının görüntüde olması, durumu özetliyordu.
"Sahipsiz Erzurum" diye bağırdılar, siyasilere sitem ettiler, işin garip tarafı, öyle yalnızdılar ki gıyabı cenaze namazını kıldıracak bir imam bile bulamadılar, cemaat desen bir avuç insan…
Sönen ümitler ve kırık gönüllerle "Yerel seçimlerde hesap soracağız" diye, bağırıp rahatlayan birkaç taraftar, neticede seslerini sağır sultanlara duyuramadan dağıldılar.
Atılan "Sahipsiz şehir" sloganı, aslında birkaç yönden incelenmesi gereken bir konuydu.
Şöyle ki; şehre sahip olmak isteyen samimi insanlara karşı, tutum ve davranışlarımızı sorguya çekersek, şehrin nasıl sahipsizliğe itildiğini anlamış oluruz.
Hiçbir ahlaki kurala uymayan, çekiştirmek, yüksek dozda her şeyi eleştirmek, başarıyı alkışlamamak, hizmet edeni yerden yere vurmak, bu şehir için elini taşın altına sokan insanlara karşı hasetlik etmek, psikolojik olarak yıpratmak, heveslerini kırmak gibi yaygın özellikler, bu şehrin sahipsiz kalması için yeterli sebepler değiller midir?
Hani bir göç türkümüz vardı ya "Düşman indi Erzurum'un düzüne / Kimse bakmaz Erzurum'un yüzüne" aslında bu şehrin düşmanı, yukarıda bahsettiğimiz, dadaşlık kültüründe yeri olmayan ama şehrimizi etkisine alan bu tür yaklaşımlardır.
Biz bu şehirde insanımıza kıymet vermezsek, her önümüze geleni üzecek basitliklerle, çamur atmaya kalkarsak, kıskanırsak, çekiştirirsek, hizmet etmek isteyen samimi insanlara yardım ve destek elini uzatmayıp, sadece açıklarını kollamak durumunda kalırsak, daha çok "Sahipsiz şehir" diye sokaklarda bağırırız.
Cehaleti ifade eden bu bozuk anlayışın farkına varıp, bu tehlikeyi kovamazsak, şehri sahiplenmek isteyen vefalı insanların gitmesine sebep oluruz.
Neticede; cenaze namazını kıldıracak ne bir imam ve nede bir cemaat bulabiliriz.
Bir takım sorunlarla boğuşan şehrimizi, içinde bulunduğu duruma iten sebeplerin başında, bu ve buna benzer tutum ve davranışların geldiği, nedense hiç sorgulanmamaktadır.
Sanki birileri, bu şehrin samimi insanlarının, azmini ve bağlılığını kırmak için mücadele etmektedirler.
Köyden şehri yönetmek düşüncesinin hakim olduğu, her türlü küçük hesapların ve cahilliğin kutsallarla maskelendiği bu yapılanmanın tahribatı, şehrin genel görüntüsüyle doğrudan ilgilidir.
Herhangi bir işe öncülük edecek değerli insanlar, bu şehirde elbette vardır.
Yürekleri Erzurum için çarpan, Erzurum dışındaki çok sayıda üst düzey insanımızın varlığını ve bu kişiliklerin, şehirleri için bir şeyler yapma arzularının olduğunu da biliyoruz.
Sonuçta bu büyük ve etkin kesimin, doğup büyüdükleri topraklara ilgilerini, bizler davranış ve tutumlarımızla engelliyor ve bunu da Erzurumluluk adına yapıyorsak, sorun burada demektir.
Marifetin iltifat gördüğü, hasetlik, kıskançlık ve çekememezlik gibi basitliklerin olmadığı bir Erzurum'dan bahsedebilirsek, sorunların üstesinden kalkabiliriz.
Bugün; bir avuç taraftarın gıyabı cenaze namazı kılarak, Erzurumspor'un içinde bulunduğu durumu göstermek istemelerinden önce, takıma neden kimsenin sahip çıkmadığının sebeplerini ortaya koymaları ve bilmeleri gerekmektedir.
Erzurumspor'un durumu, şehrin genel durumundan farklı değildir.
Bu gerçeği kabul ederek, ancak yol haritamızı çizebiliriz.
Sorunlarımıza; dışarıdan ve içeriden kulak verilmiyorsa, suçu başka yerde değil, kendi içerimizde ararsak, doğru bir tespit yapmış olabiliriz.
Bilmediğin şeye mantık yürütmek
Karanlıkta odun kırmaya benzer.
Cahil bir kişiye nasihat vermek
Manda'ya fiske ile vurmaya benzer.
Çok ince bir sırdır gerçekçi olmak
Çetindir insanlık kapısın çalmak
Fukarayı dövüp, gönlünü almak
Tuz ile yarayı sarmaya benzer.
Ey Âşık Reyhanî yeter uyumak
Bu hususta derdin, hep yumak yumak
Süslü mezarlara dua okumak
Zengine sadaka vermeye benzer |