Menu


Hava Durumu



   Haftalık Yazılar

Vatandaş Nazım

   1980 öncesi gençliğin, tartışmasız iki önemli şairi vardı.



Solda Nazım Hikmet, sağda Necip Fazıl…



Taraftarlar, bu şairlerin kendi ideolojilerini yansıtan tılsımlı şiirlerden hayat bularak enerji toplarlar, kuracakları dünya düzenleri için, bu şairlerin güçlü kalemlerinden ilham alarak, güven tazelerlerdi.



O günlerde Nazım'dan ve N. Fazıl'dan bir mısra okumak, fikri aidiyetin en belirgin referanslarından biriydi.



N. Hikmet ile N. Fazıl'ın aralarında, sanatsal bir dostluğun olduğunun farkında olmayan, bu iki şairin sevdalıları, birbirlerinin sanat dünyalarına, kapılarını hiç açık tutmadılar.



Birbirlerinden nefret edercesine "İyi, doğru ve güzel bizde" dediler.



Köprülerin altından çok sular geçtikten sonra, olgunluk yaşına gelmiş her iki grubun bağlıları, birbirlerini tanımaya ve anlamaya çalıştılar.



Sağ kesimde; ilk kez bir kongrede ülkücü harekatın tartışmasız lideri Alpaslan Türkeş, Nazım Hikmet'ten bir şiir okuyarak, kapanmış kapıları aralıyordu.



Zaman içerisinde siyasal İslamcılar ve milliyetçiler cephesinde, Nazım tanınmaya ve şiirleri okunmaya başlandı.



Merak edilen bir konu var ki Nazım'ın şiirleri sağ cephede hüsnü kabul görürken, sol cenahta N. Fazıl'ın şiirlerinden etkilenen bir solcuya da rastlamış değiliz.



N. Hikmet'in bir şiiri, Sn. Başbakan'ın eşi Emine Erdoğan'ın gözyaşlarına boğulmasına sebep olurken, Sakarya şiirini okuyup heyecanlanan ulusal kanattan, herhangi bir sol isimden bahsedemiyoruz.



1951 yılında demokrat parti tarafından, TC vatandaşlığından çıkartılan ve yurt dışında ölen Nazım Hikmet'e, elli sekiz yıl sonra TC vatandaşlığı iade edildi.



Oysa Nazım'a, Anadolu'nun bir köyünde, bir çınar ağacının dibi bile çok görülmüştü.



Bu ne lahana, bu ne perhiz cinsinden uygulamalara, ülkemizde sıkça rastlamaktayız.



Zamanında vatan hainliği ile zindanlarda çürüttüğümüz, hayat hakkı vermediğimiz değerlerimize, uzun yıllardan sonra sahip çıkıp, yere göğe sığdıramamamız, nasıl bir beyin yapısıyla ülkenin yönetildiğini gözler önüne sermektedir.



Vatan hainliği nasıl ispatlanabilirdi, buna kimler karar verebiliyordu?



Herhangi bir kişinin vatan haini olduğuna karar verenlerin, vatanseverliklerini acaba kimler tasdik ediyorlardı.



Ülkeyi yetmiş sente muhtaç edip, elin gavurunun karşısında el açtıran düşünceyi veya binlerce kardeşkanının dökülmesine zemin hazırlayanları hangi konumda değerlendireceğiz?  



Kimlere vurulmadı ki bu vatan hainliği damgası kimlere…



O günlerde rakipleri diskalifiye etmek için kullanılan en etkili yöntem, rakibe vatan hainliği suçlaması yükleyip, saf dışı bırakmaktı.



Yıllarca; bu toprakların öz evlatlarına, siyaset adına buna benzer yaftalar yapıştırıldı.



Sultan Vahdettin, Adnan Menderes ve arkadaşları, vatana ihanetten itham edilmediler mi?



Tarih sahnesi; zamanında anlaşılmamış, hapse, işkenceye, sürgüne ve idama çarptırılmış, fikir ve idealleri ile insanlık tarihinde unutulmayan insanların, trajik hikayeleri ile doludur (Sokrates, Galile, Jan dark, Nelson Mandela vs.) 



Bu tür şahsiyetlerin ölümlerinden sonra iade-i itibar görmeleri, eserlerinin elden ele dolaşması ve kaybolmaması ise insanlık adına tecelli etmiş, müspet yaklaşımlar olarak değerlendirilmelidir. 



Şimdi, elli sekiz yıl sonra Nazım'a verilen TC vatandaşlığı ne işe yarar bilinmez ama birilerinin vicdanlarını rahatlatır sanırız.



 



Sağlığında nice ehli hünerin



Bir tutam tuz bile yoktur aşına



Öldürüp onu evvel açlıktan



Sonra bir türbe dikerler başına…

 


Erzurum Kalkınma Vakfı (ER-VAK)
Adres : Cumhuriyet Caddesi Kızılay İş Merkezi Kat 3 / 2 YAKUTİYE ERZURUM Telefon : (0442) 233 38 20
Tasarım : www.e-erzurum.net