Ergenekon’un Teyo’su
Erzurumlu olup da rahmetli Teyo Pehlivan'ı bilmeyen ve onun pembe yalanlarını duymayan kimse yok gibidir.
Teyo; bazen devlet başkanları ile görüşür, bazen Atlantik ötesi gider, attığı taşlarla düşman uçaklarını düşürür, gölün dibine batmış tankları sırtı ile çıkartır, ayı ile güreş tutar, ülke sıkıntıya düşünce devleti yönetenler Teyo'dan akıl almaya koşarlar, yakın dostları dünyanın ünlü starları ve devlet adamlarıdır, Hasan kalesindeki Büyük Çermik'e daldığı gibi soluğu Amerika'da alır vs.
Teyo Pehlivan öleli fazla olmadı ama onun inanarak anlattığı yalanlarına tebessümle gülen, epeyce bir sevenin olduğunu biliyoruz.
Son zamanlarda, Tuncay Güney isimli eşcinsel bir haham ortaya çıkarak, TV programlarında saatler süren, akla hayale gelmeyen bir şeyler anlatıyor.
Yetmiş milyonluk bir ülkenin insanları olarak, bu kepazeliği hayretle seyrediyoruz.
Güven telkin etmeyen, ne olduğu belli olmayan bu adamın söylediklerini dinledikçe, Teyo Pehlivan'a rahmet okumaya başladık.
Acaba Pehlivan yaşıyor olsaydı ve bu adamın saçmalıklarını duysaydı, kendi tarzında kim bilir neler söylerdi veya etrafta dolaşan Ergenekon soruşturması ile ilgili konular hakkında ne güzel senaryolar oluşturur, kendisini bu Ergenekon'un bir yerine yerleştirir, çok da güzel mizahlar ortaya çıkarırdı.
Teyo'nun yorumuyla anlattıkları yalan dolu hikayeler, belki de telefon dinlenmelerine takılır, Pehlivan'ı Silivri'de Doğu Perinçek'in yanında bile görebilirdik.
Ortada bir haber kirliliğidir yaşanıyor, kime ve neye inanacağımızı şaşırmış vaziyetteyiz.
Bizim paralarımızla Kanada'dan naklen yayın yapan bu paranoyak kişilik, ülkeyi labirent dehlizlerinde gezdirmekte, işin tuhafı vatandaşın aklı, bu karışık yapıya taktırılmak istenmektedir.
Uzun yıllardan beri, her türlü dezenformasyonlar ve tertiplerle yönünü şaşırtmış, bozuk bir pusula gibi şaşkına dönen vatandaş, ülkenin üzerinde bir takım kara bulutların dolaştığını hissetmekte ve bu durumdan dolayı endişe duymaktadır.
Dinlenilen telefonlar, bulunan silahlar, gözaltına alınan flaş isimler, ister istemez kamuoyunu meşgul etmekte, bu süreci izleyen sade vatandaş ise elindeki donelerle olayları yorumlamaya çalışarak, çeşitli senaryolar üretmektedir.
Şu an otuz iki yaşında olan bu kişinin, yedi yıl önce Türkiye'yi terk ettiği söylenmektedir.
Şahıs; yirmi beş yaşına kadar anlattığı bu bilgileri toplamış, vaziyete göre açmadığı hiçbir kapı, görüşmediği hiçbir kişi, bilmediği hiçbir şey yokmuş gibi bir izlenim vermekte.
Devletin en uç noktalarında bulunanların bile sahip olamayacağı sırları, genç yaşta birisinin toplamış olması, hiçte inandırıcı gözükmemektedir.
Bu insan; sekiz on sene içerisinde, sanki Süpermen gibi her yere girmiş çıkmış, devletin en mahrem bilgilerine ulaşmış, kısaca sihirli bir gücü varmış gibi hiçbir engel tanımadan her türlü bilgiye sahip olmuş.
Durum eğer böyle ise konuyla ilgili olarak şöyle bir soru akla gelebilir; bir eşcinsel, devletin en mahrem sırlarına kolayca vakıf olabiliyorsa, ülkenin güvenliği açısından durumun hiç de iç açıcı olmadığı düşünülebilir
Yarım asırlık ömür sürecimizde, ülkemizde tezgahlanan o kadar çok şey gördük ki; ihtilaller, darbeler, muhtıralar, sağ – sol, alevi – Sünni, laik – anti laik çatışmaları, faili meçhul cinayetler, asala ve PKK terör örgütlerinin ihanetleri, hortumlamalar, ekonomik krizler vs. gibi…
Bu yaşadığımız ağır tablolar karşısında, dilimizden düşürmediğimiz bir şarkının mısralarıyla ancak kendimizi ifade edebiliyoruz "Ömrümce gülmedim, yanarım inan buna / İsterim artık, kader gülsün bana / Gençliğim geçti, yazık ıstıraplar içinde / Acaba bir gün, acaba bir gün, gülecek miyim?"
Yorulduk ve usandık…
Bu kaybolan yılların hesabını kimler soracak, bilemiyoruz.
Çöken bir imparatorluğun enkazı altından, bağımsız bir devlet kuran iradenin emanetini, en iyi koruyan kurumların başında, TSK gelmektedir.
Ülkede cereyan eden olaylara baktığımızda, bu tertipler karşısında en fazla yıpranan ve zan altında kalan kurumun TSK olduğunu, üzülerek görmekteyiz.
Bağımsızlığımızın en güçlü teminatı olan bu güzide kurumun hedef yapılmak istenmesi, halkının gözünden düşürülme gayretleri, kimlerin işine yarar, bunu her kesim bilmektedir.
Son yaşanan olaylara bakılırsa, sapla samanın karıştırıldığı bir düzen içerisinde, yeni sıkıntılara doğru hızla yürüdüğümüzün endişesini duymaktayız.
Devlet içerisinde yuvalanmış çete artıklarıyla mücadele edilirken, devletin bekası için çalışan fedakar insanlarımızı, töhmet altında bırakacak girişimlerde bulunmak, ileride telafisi mümkün olmayan yaralar açabilir.
"Hangi istiklal vardır ki yabancıların tavsiyeleriyle ve planlarıyla yükselebilsin" ilkesini benimsemiş kurumlar ve insanlar olduğu müddetçe, her türlü yanlış emellerin boşa gideceğini bilmekteyiz.
Temiz toplum, şeffaflık, demokrasi ve hukuk, elbette ki önceliğimiz olmalıdır.
Yalnız; hür ve bağımsız bir vatan parçası üzerinde bu önceliklerimiz anlam kazanabilir. |